4 Mayıs 2016 Çarşamba

PERİ DEĞİL, TİLKİ MASALI: LEICESTER CITY

Leicester City’nin ismini, bu sezon Premier Lig’de gerçekleştirdiği peri masalı hikayesinden önce kaç kişi biliyordu? Ülkemiz için konuşmak gerekirse 1996-2004 yılları arasında ‘Tilkiler’de forma giymiş olan Mustafa İzzet ismini bilenler yada anımsayanlar için Leicester City’ye duyulan sempatinin temelleri çok daha önceden atılmıştı. Üstelik ‘Muzzy’, Leicester’ın dünya kupalarında forma giymiş birkaç oyuncusundan da biriydi.

2010’da Taylandlı King Power grubunun takımı sadece 40 milyon euro’ya satın almasının ardından başkanlığa oturan Vichai Srivaddhanaprabha, yaz aylarında Claudio Ranieri’yle yaptığı görüşmede hedefi ligde kalmak olarak belirlemişti. Amaç 40 puan toplamaktı.
Fiorentina ile Serie B’de yaşadığı şampiyonluk dışında kariyerinde kupası olmayan Ranieri, Atletico Madrid, Juventus ve Chelsea’de hep başarısızlıkla özdeşleşti. Yunanistan milli takımıyla da dibi gördü.
Sezon başında pek çok kişi Ranieri’nin, Leicester’la ligde kalmasına imkan vermiyordu. Buna Ranieri’nin kendisi de inanmıyor olacak ki, sezon başındaki bir programda Gary Lineker’in, “En az azından Avrupa kupalarına katılmayı hedefler misiniz?" sorusuna gülerek yanıt vermişti.
Ancak İtalyan teknik adam takımla çok iyi bir uyum yakaladı. Ranieri’nin takımı odaklama ve takım üzerindeki gerilimi azaltma konusundaki becerileri, Leicester City’de adeta zirve yaptı.
Ligin ilk 6 haftasında alınan 3 galibiyet, 3 beraberlikle ve 2-0’dan geri dönülere 3-2 kazanılan Aston Villa maçıyla bir şeylerin tohumu atılıyordu. Arsenal’e karşı iç sahada alınan 5-2’lik mağlubiyetin ardından, Tilkiler 10 maçlık bir yenilmezlik serisi yakaladı. FA Cup ve Lig Kupası’na da erken havlu atan takımın fikstürü de rakiplerine oranla bir hayli boşaldı ve Leicester rakiplerine oranla rahat bir fikstürle lige odaklandı.

Takım göze hoş gelen bir futbol oynamasa da, futbolun doğrularını yapıyordu. Claduio Ranieri de sürekli olarak “Kümede kalmayı başardık, olabildiğince üst sıralarda kalmak istiyoruz” diyerek takımın üzerinde oluşacak baskıyı azaltmaya çalışıyordu. Ancak her kazanılan maçın ardından takımın özgüveni artarken, korkuları da o derecede azalıyordu.

Takımdaki rolleri çok iyi belirleyen İtalyan teknik adam, defans tandeminde duruşlarıyla dahi rakibe korku salacak Morgan-Huth, savunmanın önüne hem kesici hem de ileriye top taşıyıcı özelliğiyle ön plana çıkan Drinkwater, onun yanına formasının altında şarj aleti olduğunu düşündüğü ve hiç durmadan koşan Kante, sağ kanada Fransa 2.ligi takımlarından Le Havre’dan 400 bin sterline transfer edilen ve İngiltere’de “Yılın Oyuncusu” seçilen Riyad Mahrez, forvete de birkaç sezon önce amatör liglerde oynayan ve darp gerekçesiyle hüküm giymiş olan Jamie Vardy’yi koydu. Takımın kalesini ise, kalecilik melekeleri üzerine dünyanın en eşsiz genleriyle dünyaya gelen Peter Schmeichel'in oğlu olan Kasper’e emanetti. 2011’de Leeds United tarafından Leicester’e yollanan Kasper, o zamanlar büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını belirtse de muhtemelen şu anda Ranieri’nin meşhur pizza partisinde şampiyonluğu delice kutlayanların başında geliyordur.

Bizim kültürümüzde fazlasıyla yer alan “ezilenin yanında” olma güdüsüyle Leicester’ın Premier Lig’deki bu destansı yürüyüşüne hep küçük takımların büyüklere kafa tutması olarak gördük. Arsenal’in sezon içerisindeki mental düşüşü, Chelsea’nin dibe batışı, Liverpool’un yaşadığı değişiklik ve Manchester şehrindeki sorunlar Leicester’ın önünü açan faktörlerden oldu. Ancak ne olursa olsun, kariyerleri boyunca hep gözden gelinmiş, hatta kaptan Wes Morgan gibi bir süre başka işlerle uğraşmış oyuncuların oluşturduğu Leicester’ın başardığı, endüstriyel futbola atılmış büyük bir çalım, ne çalımı unutulmayacak bir goldür!

Leicester City’nin mücadelesinin, oyuncuların hayat hikayesinin ve tabii ki Claudio Ranieri’nin birleştiği bir ortak nokta var; pes etmemek. Kariyerleri boyunca vasatı aşamamış oyuncu topluluğu ve en sonunda kupa kazanmayı başararak, insanların gözündeki “loser” imajını yıkan Ranieri, hayatta nefes aldıkça her şeyin değişebileceğini, mücadeleyi hiçbir zaman bırakmamak gerektiğini gösterdi ve umudunu kaybedenler için epik bir rol model oldu. Artık Ranieri'nin fotoğrafı bir kahraman olarak Leicester şehrinin duvarlarında.

Yazıma, Ranieri’nin, Players Tribune’da yayınlanan yazısından, pek çok kişi için ilham verebileceğini düşündüğüm şu sözlerle nokta koymak istiyorum:

“Küçük ölçekli bir takım olarak dünyaya takım ruhu ve kararlılıkla nelerin başarılabileceğini gösteriyoruz. 26 oyuncu, 26 farklı beyin. Tek yürek.”

20 Ağustos 2014 Çarşamba

SEBA Farkı / Beşiktaş 0-0 Arsenal

 Maçtan önce çoğu otorite,  Arsenal’in Beşiktaş’a karşı favori olduğunu, İstanbul’dan en kötü bir beraberlikle ayrılacağını ve turu İngiltere’de geçeceğini söyleyebilirdi.   Ancak SÜLEYMAN SEBA motivasyonu sonucu Beşiktaş yüreğini ortaya koydu.  Bilic’in maçtan önce oyuncularını yüreklendirme çabaları da sonuç vermiş olacak ki  daha santrada topu rakip kaleye gönderen Demba  Ba , İngiliz ekibine mesajı gönderdi. İki takım arasındaki kalite farkı, Beşiktaş’ın motive olmuş  ve  savaşmaya hazır  11 cesur oyuncusuyla  ortadan kalkmış oldu.

 Sağ bek sıkıntısı yaşayan Beşiktaş’ta Bilic, Serdar Kurtuluş’un yerine İsmail Köybaşı’nı burada tercih etti. Santi Cazorla’nın bu bölgeden tehlike yaratmasını engellemek istedi ve ilk yarı itibariyle bunda fazlasıyla başarılı oldu.  Pedro Franco savunmadaki dengeli ve hatasız oyunuyla Giroud ve Alexis Sanchez’e göz açtırmazken Mustafa Pektemek ve Demba Ba  Arsenal kalesini fazlasıyla rahatsız etti. Mertesacker’in sakatlığında mecburen sağ bekten stopere çekilen Chambers, bu ikili karşısında zor anlar yaşadı.  3 Tehlikeli pozisyona giren Demba Ba’nın bunlardan birini gol yapmasıyla “Kara Kartallar” soyunma odasına önde gidebilirdi.

 Karşılaşmanın ilk yarısında iki takımında zaman zaman orta sahayı çok çabuk geçerek 3.bölgeye geldiklerini gördük. Arsene Wenger bundan rahatsız olmuş olacak ki ikinci yarıya Arteta-Flamini değişikliğiyle başlayarak  takımın genel savunma merkezini güçlendirmek istedi.  Beşiktaş buna karşın kontra atak vari bir organizasyon ile rakip kalede bitiverdi. Ancak bir türlü topu kalenin içine sokamadı. Ramsey’in atılmasıyla takım yeniden iştahlanıp ön alandaki presin dozunu artırsa da tur Londra’ya kaldı.  

Rövanşta Ramsey’in olmaması Beşiktaş için büyük bir avantaj olabilir. Geçen seneden beri üstüne fazlasıyla koyarak ilerleyen Ramsey, Mesut Özil, Walcott gibi isimlerin yokluğunda İngiliz ekibinin hücum kurgusu adına önemli işler yapıyordu.  Eğer saydığım isimler de hazır bir şekilde dönemezlerse Beşiktaş, Arsenal’in 17 yılı bulan üst üste Şampiyonlar Ligi’ne katılma zincirini parçalayabilir


2 Şubat 2014 Pazar

Eskişehirspor 2-1 Fenerbahçe / Zor Günlerde Birlik Olmak

  Fenerbahçe'nin üst üste oynayacağı  2 zorlu deplasmanın ilk virajıydı Eskişehir. Eskişehir deplasmanlarının zorluğu bilinmekle birlikte geçen haftaki Konya maçında oynanan oyun Fenerbahçe için bu deplasman öncesi tehlike çanlarını çaldırıyordu.

  Son 18 gün içinde 6.maçına çıkan Eskişehirspor, kupadaki ve ligdeki Bursaspor maçlarının aksine bazı değişikliklerle sahaya çıktı. Takımın yalnız savunma anlamında değil, zaman zaman hücum anlamında da en önemli oyuncularından olan Diego maç kadrosuna alınmadı. Brezilyalı oyuncunun yorgunluğu nedeniyle dinlendirildiği açıklandı. Orta sahada N'Diaye'nin gönderilmesinin ardından Hürriyet-Aytaç ikilisi oynadı. Jorguera ve Erman'da hücum anlamında takımın olgun ataklar gerçekleştirmesini sağladılar. Erkan Zengin 4-5-1 şeklinde dizilen Es Es'in Bienvenü'nün ardındaki gizli gol silahı olarak sahaya çıktı.
 Ersun Yanal, Holmen'e Baroni'nin yerine görev verdi. Emenike'nin sakatlığında da Webo ilk 11'deydi. Holmen'in uzun süredir ilk 11'de oynamaması ve takım arkadaşlarıyla yaşadığı saha içi pas anlaşmazlıkları Fenerbahçe'nin orta saha üstünlüğünü maçın büyük bölümünde Eskişehirspor'a vermesine neden oldu. Webo ve Sow ikilisi de Akaminko-Servet tandeminin arasında etkisiz kaldılar. Hürriyet-Jorguera-Erman ve Aytaç orta sahada sarı lacivertlilerin pas trafiğini kesti. Caner Erkin'in ceza sahasına gönderdiği tehlikeli toplar dışında pozisyon bulamadılar.
 İlk yarıda öne geçtikten sonra oyunu yeterince tutamayan ve hafif bir panik havasıyla birlikte pas yapmak yerine arkaya yaslanan Eskişehirspor , Fenerbahçe'nin baskısına fazla dayanamadan kalesinde golü gördü.

  İkinci yarı topu çok iyi dolaştıran Eskişehirspor , 2.golü atmadan önce yaklaşık 15 dakika Fenerbahçe'yi kendi yarı sahasına hapsederek oyunun tek hakimi oldu. Bienvenü'nün attığı gole ve Bruno Alves'le olan boğuşmasına rağmen ileride duvar olamaması Eskişehirspor'un daha olgun ataklar geliştirmesini engelledi. Necati ve Kamara'nın girmesiyle rakip kaleye daha dikine ve tehlikeli giden Eskişehirspor, Erkan Zengin'in 1.sınıf kalitede bir vuruşuyla galibiyete uzandı.
Erkan Zengin maç boyu Fenerbahçe savunmasına zor anlar yaşattı.

  İkinci yarıda Kuyt'ın harcadığı ( Elle attığı gol ve soldan dışarı vurduğu pozisyon) fırsatlar maçın kırılma anlarıydı. Eskişehirspor genel anlamda pozisyon vermedi ancak bu iki pozisyon maç sonunda fizik olarak daha diri kalan Es Es'i maça olan inancını daha da arttırdı.
  Bu sezon çok formda olan Caner Erkin ve Gökhan Gönül, Eskişehirspor karşısında etkisiz kaldılar. Orta sahadaki 4'lüyü geçseler de çok başarılı bir maç çıkaran Tarık Çamdal ve Özgür Çek bu iki ismi çok iyi kontrol ettiler. Özellikle Özgür Çek'in ikinci yarıda hücumda yaptığı bindirmeler çok etkili oldu.

  Erkan Zengin'in Necati Ateş'in oyuna girmesiyle daha geniş alan bularak driblingle rakip kaleye gittiği pozisyonlardan biri gol oldu.
  Hürriyet ve Aytaç savunma anlamında çok iyi mücadele ederek ikinci yarıda Fenerbahçe ataklarının bir çoğunu daha başlamadan kestiler. İlk yarıda öne geçtiklerinde yapamadıkları pas trafiğini 2.golden sonra yapıp oyunu tuttular. Eskişehirspor'un pas yaparak topu dolaştırması hem zamanı yedi hem de topun aldığı mesafenin artmasıyla Fenerbahçeli oyuncular yoruldu ve topu takip edemediler.Bu da kırmızı şimşeklerin hak ettiği zaferi almasını sağladı.

 Maçı açık tribünden izleyen Eskişehirspor Başkanı Mesut Hoşcan, maçtan sonra yine Eskişehirspor taraftarına değindi. Gerçekten de maç boyu neredeyse susmayan ve özellikle 2.yarıda çok büyük bir destek veren Eskişehirspor taraftarları da galibiyette önemli paya sahip. Maddi sorunlar yaşayan ve kadroyu güçlendirme adına transfer yapamayıp üstüne Tello ve N'Diaye'yi de gönderen kırmızı siyahlılar, bu zorlu maçta her türlü sorunu gözardı ederek taraftarıyla, taraftarının arasında maçı izleyen başkanıyla ve futbolcusuyla birlik olarak çok önemli bir galibiyete imza attılar.

                                                                              YAZAN : ANIL YAZAR/Transfer Merkezi

27 Ocak 2014 Pazartesi

Analiz : Galatasaray ve "Kurumsal" Kadrosu

 Ligin ikinci yarısını Fenerbahçe’den 7 puan geride Gaziantep’te açan Galatasaray, mesaj maçında oynadığı tatsız futbol ve aldığı beraberlikle lige havlu attı denebilir. Daha oynanacak olan 16 maç varken takımın oynadığı futbol ve kadronun bulunduğu “kurumsal” plansızlıkla birlikte Galatasaray için umutlu olmak çok zor.
  Geçen sezonun 2.yarısından itibaren başlayan Türk pazarındaki hareketliliğe ayak uyduramayan ve kadro planlaması konusunda an itibariyle en dibi gören Galatasaray, kupadaki kötü ve verimsiz oyununu ligde de devam ettirdi. Gaziantep deplasmanında vasat bir oyun oynayan Mancini’nin takımını bence önümüzdeki aylarda iyi günler beklemiyor.
  Transferin ilk günlerinden itibaren Tarık Çamdal, Veysel Sarı, Serdar Aziz’le ilgilenen sarı kırmızılılar için doğru bir strateji belirlediklerini düşünüyordum. Ancak bu transferlerin bir türlü bitirilememesi sonucu taraftara ve biraz da Mancini’ye iyi gözükmek için Hajrovic hamlesi yapıldı. Türk pasaportu çıkarılacağı söyleniyordu Bosnalı oyuncu için. Ancak evdeki hesap çarşıya uymayınca zaten gereksiz isimlerle kabarık olan yabancı kontenjanına Hajrovic de eklendi.
  Umut Gündoğan’la başlayan sürpriz yerli atağı Salih Dursun’la devam etti. Umut Gündoğan’ın ve Salih Dursun’un eski takımlarında ilk 11’in banko oyuncuları oldukları görülüyor. Ancak bu isimlerin direkt Galatasaray’ın oyuncusu oldukları ise bir hayli şüpheli. Üstüne Mancini’nin defans oyuncusu olan Salih Dursun’u Elazığspor ve Gaziantepspor maçlarının bir bölümünde sağ açık olarak kullanması işleri iyice içinden çıkılmaz bir hale soktu.
  Altyapıdan takıma dahil edilen İbrahim Coşkun da transfer olarak lanse edilse de bu genç ismin en azından sezonun geri kalanında kullanılmayacağı çok açık. Alex Telles’e ise “ha bugün ha yarın” sürecinden sonra kavuşan Galatasaray, sol bek sorununu çözdüğünü düşünüyordu. Ancak Dany, Amrabat ve Riera konusunda oyuncularla anlaşamayan ve bu isimleri gönderip yeni yabancılarına yer açamayan Galatasaray kadro planlaması konusunda yine sınıfta kaldı . Sezon başında da yerli pazarıyla yeterince ilgilenmeyen Galatasaray, tek transferi Erman Kılıç’ı da ligin ilk haftalarında Eskişehirspor’a göndermişti.


   Mancini’nin 3-5-2 sevdası ne kupadaki  Tokatspor, Antalyaspor, Elazığspor ne de ligde oynanan Gaziantepspor maçlarında verim verdi. 3-5-2’nin kanatlarının özellikle savunma anlamında verdiği zaaflar Galatasaray’ın kalesinde ciddi gol pozisyonlarına dönüştü. Gaziantepspor’un kurduğu baskı sonucu maç içinde defalarda taktik dizilişi değiştiren Mancini, Salih Dursun’dan sağ açıkta birşeyler yapmasını beklemesi büyük bir hayalcilik oldu. Mancini’nin maç içinde yaptığı taktiksel değişiklikler de takımın oyun içinde bir ritm bulmasını engelledi. Felipe Melo’nun Gaziantepspor karşısındaki müthiş kesiciliği 1 puanı kurtardı.

    Eldeki yerliler yetersizken, Mancini de Ceyhun sevdasına kapılmışken, Aydın ve Bruma’nın talihsizlik sakatlıklarıyla iyice zayıflayan kadroda anlamsız hamlelerden biri de Engin Baytar’ın kiralanmasıydı. Yerlilerin formsuz ve yetersiz olmasının yanı sıra sayıca da az olması kadro planlamasındaki vahim durumu bir kez daha ortaya çıkarıyor. Üç yerli kaleci Ufuk-Eray ve Aykut  ile genç Emre Can ve İbrahim’i çıkarırsak kadroda 16  Türk oyuncu bulunuyor. Bu yerlilerden Aydın Yılmaz’ın ayak bileğinin kırılmasıyla sezonu kapatması, Yiğit Gökoğlan’ın durumunun malum olması ve Hamit Altıntop’un da uzun süredir sakatlık nedeniyle takımında uzak kalması sonucu elde 13 oyuncu kalıyor. Bu isimler arasında göze en çarpan isim olan Selçuk İnan’ın formsuz olması sonucu orta sahanın tüm yükü Felipe Melo’ya biniyor.

    Amrabat’ın Malaga’ya kiralanmasıyla yabancı kontenjanında yer açılmaya çalışılıyor. Eldeki yabancılardan Eboue, Dany, Amrabat ve Riera’ya karşı  “tu kaka” şeklinde bir tutum edinen yönetim, Chedjou’nun takıma faydalı olduğunu düşünüyorsa çok yanılıyor.
  Elazığspor ve Antalyaspor karşılaşmalarında kademe hataları yapan ve çok ağır olan Chedjou ‘da bence elden çıkarılması gereken yabancılardan biri. Elazığspor maçında Serdar Özkan’ın karşı karşıya kaçırdığı bir pozisyonda rakibinde en az  2 metre önde olan Chedjou, pozisyonun sonunda daha ceza sahasına bile girmemişti. Sürekli 2.viteste oynuyor ve koşuyor. Standartlarının bu olmadığını düşünüyorum ancak geçen sezon belinden yaşadığı sakatlık performansını etkiliyor kuşkusuz.
  Son olarak ise takımın fizik durumuna değinmek gerekiyor. Drogba başta olmak üzere pek çok oyuncunun fizik kapasiteleri 90 dakikayı kaldıramıyor. Drogba’nın geçen sezon geldiği günden bu yana fizik olarak her geçen gün geriye gittiğini görüyoruz. Tabiki Chelsea’deki Drogba olması beklenemez 35 yaşındaki oyuncudan ancak özellikle Gaziantepspor maçında neredeyse ikili mücadele kazanamaması çok üzücü. Umut Bulut da geçen sezon fizik kapasitesi çok üst seviyede olan bir oyuncuydu. Formayı da bu avantajı ile kapıyordu genellikle. Ancak onun da fiziki gücünde bir hayli düşüş var.


  Şu anda takım 3 kulvarda da ilerliyor. Kadro planlamasındaki bu büyük hatalar Galatasaray’ın sezonu kupasız tamamlamasına neden olabilir. Zaten eldeki tek gerçekçi hedef Türkiye Kupası. Ancak bu oyunla kupada ve 1 ay sonra Chelsea ile Şampiyonlar Ligi’nde karşılaşacak olanGalatasaray’ı iyi günler beklemiyor.

                                                                 YAZAN : ANIL YAZAR/Transfer Merkezi (transfermerkez.com)

12 Ocak 2014 Pazar

Spor Toto Süper Lig İlk Yarı Raporu : Eskişehirspor

  Son 5 sezondur istikrarlı bir başaltı takımı olan Eskişehirspor, 2013-2014 sezonunun ilk yarısında da bu istikrarını sürdürdü. Spor Toto Süper Lig’in ilk yarısını 27 puanla 6.sırada tamamlayan kırmızı siyahlılar, evlerinde oynadıkları 8 maçın 5’ini kazanarak Eskişehir’in ne kadar zorlu bir deplasman olduğunu bir kez daha gösterdiler.  Özellikle Gençlerbirliği ve Konyaspor karşısında aldıkları kritik mağlubiyetler onların üst sıralara girmesine engel oldu. Deplasmanda oynadığı 9 maçın 3’ünü kazanan Es Es, 1 karşılaşmadan beraberlikle ayrılırken 5 kez de sahadan yenilgiyle ayrıldı.
  

  İkinci sırada bulunan Galatasaray ile arasında 6 puan fark bulunan Eskişehirspor, sezon başı kadroda yaşanan değişimlere rağmen yine de ligi ilk 6 ‘da bitirmesi gereken bir kadroya sahipti. İlk yarının sonuna geldiğimizde takım 6.sırada bulunuyor. Ve bence bu kadronun başarı ile başarısızlık sınırı arasında, en azından lig açısından konuştuğumuzda ince bir çizgi bulunuyor. İkinci sıra ile olan puan farkının da bu denli yakın olması kırmızı siyahlıları üst sıralar için daha da teşvik etmeli.

   Ersun Yanal gibi sahada geniş alanlar bırakarak rakibinin üstüne giden ve Anadolu Takımları için göze hoş gelecek bir futbol oynatan ancak büyük riskler de alan bir teknik direktör’den, Ertuğrul Sağlam gibi takımlarına dengeli ve kontrollü bir futbol oynatan bir teknik direktörün anlayışına geçiş süreci Eskişehirspor için sancılı geçmedi.

   ES ES ‘İN DEFANSI “SAĞLAM”

   Ertuğrul Sağlam takımına daha dengeli ve kontrollü bir oynatarak önceliği takım savunmasına verdi. Spor Toto Süper Lig’de fark yaratmak için zaten bir şeyi iyi yapmanız gerekiyor mutlaka. Eskişehirspor’da Ertuğrul Sağlam ile savunmayı çok iyi yaptı. 15 gol yedikleri Spor Toto Süper Lig’in ilk yarısında, ligin en az gol yiyen takımı konumundalar. Son oynadıkları ve mağlup oldukları Konyaspor maçında yedikleri 4 gole kadar da Avrupa’nın en az gol yiyen takımı durumundaydılar.  Diego ve Akaminko ikilisinin tandemdeki uyumu, Veysel’in son yıllardaki istikrarlı oyunu ve yabancı sınırlamasının getirdiği avantajla da forma şansı bulup bu şansı fena değerlendirmeyen Tarık Çamdal’ın çıkışı Eskişehirspor’un kalesini gole kapamasını özetliyor. Defansın önündeki Hürriyet ve yeni transfer N’Diaye’nin sert ve kesici özellikleriyle defansın önünde iyi bir set çeken Eskişehirspor’da, kaleci Ruud Boffin’de yaptığı kritik kurtarışlarla iyi bir ilk yarı geçiren isimlerdendi.

   ÜRETKENLİK  SORUNU

   Takım oyununun savunma tarafında bu kadar iyiyken üretkenlikte sıkıntı çekmesi, Eskişehirspor’un şu an ilk 3’te olmamasının en büyük sebeplerinden biri. Fenerbahçe’nin Alper Potuk transferi karşılığında Es Es’e verip kurtulduğu Bienvenü, sezonun ilk yarısında gol yollarında çok etkisizdi. Ligin ilk maçı olan Bursaspor ve  devrenin son maçındaki Konyaspor maçlarında attığı birer golle  sezonun ilk yarısını sadece 2 golle tamamladı. Türkiye Kupası’nda zayıf alt lig takımlarına karşı daha çok gol bulmasına rağmen Bienvenü’den Es Es istediğini alabilmiş değil.  Geçen sezon Ersun Yanal ile 23 gol kaydeden Necati ve Kamara ikilisi de ilk yarıda çok fazla sahneye çıkamadılar. Bu ikili ilk yarı sonunda 4 golde kalırken, sonradan transfer edilen ve hücum üretkenliği adına çok şey beklenen Jorquera’da sakatlığı nedeniyle istikrarsız bir görüntü çizdi. Galatasaray’dan transfer edilen Erman Kılıç’ın ise zaman zaman bazı maçlarda Erkan Zengin’in üzerindeki yükü aldığını görsek de , Erkan Zengin’in bireysel performansı ve becerileriyle yarattığı pozisyonlar çoğunlukla sonuçsuz kaldı. 


  Takımın az forma şansı bulan ama işini iyi yapan birkaç ismi de vardı. Servet Çetin bunlardan biri. Diego- Akaminko uyumu ilk yarı o kadar iyiydi ki Ertuğrul Hoca yabancı kısıtlaması nedeniyle Servet’i oynatma tercihini kullanamadı bile. Ancak Servet, Eskişehirspor’un özellikle kapandığı dakikalarda kesinlikle sahada olması gereken bir isim.

TRANSFER DEDİKODULARI VE TAKIMIN HEDEFLERİ

   Eskişehirspor’da yaşanan mali sorunları en yakından bilen kişilerden biri olarak söyleyebilirim ki takıma devre arası güç katacak bir ismin transferi imkansız. Akaminko ve Diego gibi isimlere Avrupa’nın bazı büyük kulüplerinden, Erkan Zengin’e de 3 büyüklerden bir çok teklif geledursun, takımın şu anda en büyük iki sorunu ise gündemi de işgal eden Tarık Çamdal ve Veysel Sarı konusu. Bu transfer çıkmazında herkes kendince haklı bence. İşin Eskişehirspor tarafında mali açıdan kıskaca girmiş bir yönetim var. Ve bu yönetim kuşkusuz bu genç isimlerden maddi kazanç sağlayıp, kulübün nefes almasını istiyor. Kendisinin ucuza bulup, yetiştirdiği bir ismi bedavaya göndermek mali açıdan darboğazda olan hangi kulüp yönetiminin işine gelir ki ?


    Kuşkusuz Tarık Çamdal ve Veysel Sarı’da hedefleri olan 3 büyük takımdan birinde oynamak için kendilerini düşünüyorlar. Burada yaz aylarında bu iki ismin sözleşmesini uzatmak için gerekli hamleleri yapmayan ve geciken yönetim bir parça suçlu konumda. Galatasaray’da yabancı sınırlaması nedeniyle piyasası yapay bir şekilde artan Türk oyuncu pazarından hangi oyuncuyu ne kadara koparırım acaba diye düşünüyor. Hal böyle olunca Beşiktaş’ın da araya girmesiyle tam bir çıkmaza girilmiş durumda. Bu oyuncuların ve Eskişehirspor yönetiminin ortaklaşa çabuk ve akıllı bir karar alıp bu işi sonlandırmaları gerekiyor.

  Ligin ikinci yarısındaki zorlu bir fikstüre sahip olan Eskişehirspor’un aynı zamanda Bursaspor,Akhisar ve Sivasspor’la aynı grupta yer aldığı Türkiye Kupası da takımın bir başka önemli hedefi. Hatta Avrupa’ya giden yolun kısalığından dolayı iki senedir finalin kapısından dönen “Kırmızı Şimşekler”, Türkiye Kupası’na ayrı bir önem veriyorlar.

    Ligin ikinci yarısında ilk 5 haftada karşılaşacağı takımlar, şu anda sıralamada üstünde bulunan 5 takım. Diğerleri ise Bursaspor ve Antalyaspor. 14 Ocak’ta başlayacak Türkiye Kupası grup maçlarıyla birlikte 25 Ocak’ta start alacak olan ligin ikinci yarısı birleşince kırmızı siyahlılar, 1 ay içinde 10 kritik karşılaşmaya çıkacak. Bunlardan 6’sı Türkiye Kupası grubundaki karşılaşmalar olurken diğer 4 karşılaşmayı ise Bursaspor ve Galatasaray deplasmanlarıyla, Eskişehir’deki Fenerbahçe ve Sivasspor maçları oluşturuyor. Takımın bu kritik 1 ayda oynayacağı karşılaşmalarda alacağı sonuçlar sezon hedeflerinin şekillenmesi adına çok önemli.  Bu nedenle bu kritik ve önemli döneme girilmeden önce yönetimin takımın huzurunu bozan gelişmeleri çözmesi gerekiyor. Yine Ertuğrul Sağlam'ın da takımını psikolojik olarak rahatlatıp, rehabilite ederek oyuncularını zorlu maç trafiğine hazırlaması gerekiyor.


                                                                              ANIL YAZAR / Transfermerkezi.com

14 Aralık 2013 Cumartesi

Aslan Yarım Kalan Şarkıyı Tamamladı / Galatasaray 1-0 Juventus



    Uzun süre hafızalardan silinmeyecek, sıra dışı bir mücadele oldu. Ertelenme kararı sonrası bozulan zemin beraberliğe razı olan Juventus için avantaj oluştursa da Wesley Sneijder kimsenin beklemediği bir anda ortaya çıkıp Aslan’ı üst tura taşıdı.
    
  Maçın normal gününde 31 dakikalık bölüm oynandı. Bu bölümde beraberlik kendisine yeten Juventus kendi sahasında çok adamla kapanan bir görüntü çizdi. Özellikle top rakibe geçtiğinde Tevez ve Llorente ikili mücadelede eksilen arkadaşlarının yerine hemen kademeye geçip savunma önündeki sete dahil oldular. Hücumda ise kanatlardan geliştirmeye çalıştıkları ataklarda yan toplarla Llorente’nin boy avantajını kullanıp gol aradılar. Galatasaray ise fazla zorlanmadan rakip yarı sahaya yerleştiğinde özellikle sol taraftan Riera’nın bindirmeleri ve ceza sahasına kestiği kavisli ortalarıyla etkili olmaya çalışmıştı.

   Planlar Değişti

   Bastıran kar sonrası ertesi güne ertelenen maçta Galatasaray’ın tüm planları değişti. Oynanan 14 dakikalık bölümde zeminin ne denli elverişsiz olduğu anlaşıldı. Bozulan zeminle birlikte yerden oynama imkanı kalmayan Galatasaray’ın tek hücum planı, ceza sahasına şişirilen yüksek toplarla gol aramak oldu. Juventus için bu bir avantajdı. Zaten öncelikli amacı gol yememek olan İtalyan ekibi için bozuk zeminde defansın konsantre olması gereken tek nokta yüksek toplar olacaktı.  “Bozuk zeminle kontra atak şansımız kalmadı” diyen Conte bir bakıma haklı olabilir. Ancak bu bozuk zeminde avantaj yinede İtalyan ekibindeydi.

    Drogba Faktörü

   İtalya’da Torino’da oynanan maçta 1 gol atan ve son dakikalarda da ceza sahasına doğru gelen yüksek topu Umut’un önüne indirip asist yapan Fildişili yıldız dün yine sahneye çıktı. Ceza sahasına gelen yüksek topu Sneijder’in önüne indirip bir asist daha yaptı. Ve iki Juventus maçında Galatasaray’ın kazandığı 4 puana direkt etki etti.
   Bu karşılaşma özelinde ise Selçuk ve Melo ikilisine değinmek gerek. Bozuk zeminde Pogba-Vidal-Marchisio gibi fizik gücü yüksek oyunculara karşı orta sahada çok iyi mücadele edip hiç geri adım atmadılar. Bu karşılaşma da galibiyeti getiren etmenlerden biride buydu .


  Üst tura çıkan Galatasaray’da sular sanırım uzun süre durulacak. Takım içinde kaybolmaya başlayan arkadaşlık ortamının yeniden inşası için uygun bir fırsat oluştu. Mancini, camia içinde büyük bir kredi kazanırken başkan Ünal Aysal ise kendisine muhalif seslerin şubat ayına kadar susacağı dönemde koltuğunu daha sağlama almak için kendine zaman yarattı.

14 Eylül 2013 Cumartesi

Anadolu'nun Yeni Şampiyonluk Adayı : Eskişehirspor

Yeni ve şeffaf bir yönetim, yeni teknik kadro, veteran sayılabilecek yabancılar ve potansiyelli gençlere sahip bir takım ve tabi ki desteğini hiç bir zaman esirgemeyen bir taraftar topluluğu. Anadolu'dan eğer yeni bir şampiyon çıkacaksa bunun Eskişehirspor olması muhtemel. Çünkü yukarıda bahsettiğim özellikler dışında yeni başkan Mesut Hoşcan ve yönetiminin şeffaf, herkesi kucaklayan anlayışıyla Eskişehirspor son yıllarda hiç olmadığı kadar kenetlenmiş durumda. Halil Ünal yönetiminden sonra Eskişehir'de huzur ortamı oluştuğu kesin.

    "Şampiyonluk için erken davranılıyor, bunun için sabır gerekli" diyen Ertuğrul Sağlam taraftara sabırlı olunmasını belirtirken kuşkusuz Bursaspor'un ardından Eskişehirspor'da da bir devrim yaparak tarihe geçmek isteyecektir. Elinde Eskişehirspor'u şampiyon yapacak formül mevcut bana kalırsa. Bursaspor'u şampiyonluğa taşıdığı dönemde elde ettiği "zirve" tecrübesi Eskişehirspor'u hedefe ulaştırırken onun en büyük kozu olacaktır. 


Sezona önceki yönetimden kalan bir hayli yüklü miktarda borç ile başladı Eskişehirspor. Alper Potuk'un dışında takımın ana iskeletinin korundu. Ertuğrul hocanın oyuncularla olan iyi ilişkileri sayesinde geçen sezon küsen ve performansı bir hayli düşük seviyede kalan oyuncular bu sezon yeni hocalarının gözüne girebilmek için çok daha sıkı çalışmaya başladı. Ayrıca gençleştirme operasyonu ile Tarık Çamdal , Aytaç Kara , Erkut Şentürk, Hasan Hüseyin Acar ve Abdülaziz Solmaz gibi oyuncular yeni yabancı sınırlaması ve Ertuğrul hocanın onlara olan güveni ile hem hazırlık döneminde hem de ligin ilk 3 maçında forma şansı buldular. 


Dediğimiz gibi ana iskelet kadroyu koruyarak eksiklikler üzerine giden Ertuğrul Sağlam borçlarla boğuşan yönetimi yeni ve gereksiz harcamalara sokmamak için yardımcılarıyla transfer konusunda çok titiz davrandı. Alper Potuk'un transferinde bir miktar para ile birlikte kulübe gelen Bienvenu'nün haricinde yapılan en önemli transfer kuşkusuz Alfred N'Diaye. Bursaspor'da da Sağlam'la birlikte çalışan N'Diaye 1 sezonluğuna Sunderland'den kiralandı. Defansif - kesici özelliği dışında hücuma çıktığı zaman yarattığı etkiyle birlikte Alper Potuk'un yerini doldurabilir Senegalli oyuncu.


  Bunların dışında transfer döneminin son günlerinde kadrosuna kattığı genç ve potansiyelli gençlerin yanı sıra tecrübeli Türk oyuncularla kadro derinliği sağlanmış durumda. Galatasaray'dan transfer edilen Erman Kılıç benim de FM 'de Eskişehirspor'a her dönem transfer ettiğim bir oyuncuydu. Yabancı sınırlaması düşünüldüğünde hem ilk 11 için hem de kulübe için çok önemli bir silah olacaktır. Beşiktaş'tan kiralanan Tanju Kayhan sağ bekte Veysel Sarı'yı yedeklemek için iyi bir alternatif olabilir sezon içerisinde. Parma'dan kiralanan Jorquera 'dan Ertuğrul Sağlam'ın yeni bir Batalla yaratıp yaratamayacağını göreceğiz. Parma'da teknik direktör Roberto Donadoni'den forma şansını koparamayan Şilili oyuncu Eskişehirspor'un merkezdeki yaratıcılık eksikliğine çare olabilir. Genç oyuncu takıma uyum sorununu takımdaki bir diğer Şilili olan Rodrigo Tello'nun da yardımıyla aşacaktır.

    Bunların dışında kulübün geleceğini de düşünen yönetim Bertul Kocabaş, Mahmut Boz ve Okan Aydın gibi 3 genç ismi de kadroya kattı. Özellikle Okan Aydın kendisini yakından tanıyan scout'lar ve altyapı gözlemcileri tarafından Eskişehirspor'un bu yaz döneminde yaptığı en önemli hamle olarak gösteriliyor. 


   Yakın zamana kadar Almanya U17 takımında forma giyen Okan Aydın, Türk scout ekiplerinin analizine göre bileklerine oldukça hakim , dribling kapasitesi yüksek bir kanat oyuncusu. Ayrıca cepheden kaleye gönderdiği etkili şutlarıyla Almanya U17 Milli Takımıyla pek çok gole imza attı. Almanya'da fiziksel olarak yetersiz gözükmesi A Milli forma ve Eskişehirspor'u seçmesindeki en önemli neden.

   Eskişehirspor'un ana iskelet kadrosu bu gençlerin takıma uyumu, gelişimi ve performansları için de son derece önemli rol oynayacak. Diomansy Kamara, Necati Ateş, Dede, Hürriyet, Tello, Diego, Akaminko, Veysel Sarı, Erkan Zengin, Sezgin Coşkun ve Servet Çetin gibi tecrübeli ve yetenekli isimler bu gençlere öncülük edip Eskişehirspor'u kısa sürede hedeflerine ulaştırabilirler. 

       Ligin ilk 3 maçındaki Eskişehirspor'un en önemli eksiği son vuruşlardaydı. Forvet hattına baktığımızda Necati'nin geçen sezonun ikinci yarısından beri formsuz bir görüntü çizmesi , Bienvenu'nun özellikle Fenerbahçe maçındaki yetersiz performansı Eskişehirspor'un kadroda sıkıntı yaşadığı tek bölge. Bu iki oyuncu Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında bitirici vuruşlardaki isabetsizlikleri ile Eskişehirspor'un iyi oynadığı bu iki zor maçtan sadece 1 puan çıkarabilmesine neden oldular. 
  
       Eskişehirspor yine de ligin ilk 3 haftasında oynadığı karşılaşmalarda taraftarları ve spor yazarları tarafından tam not aldı diyebiliriz. Özellikle Fenerbahçe deplasmanında kısa toplarla ve aniden atağın yönünü değiştiren paslarla oyunu tutarak rakibine zor anlar yaşattı. Bursaspor maçında ligin ilk maçı olmasının da heyecanıyla hücum hattında istenen verim alınamasa da Erkan Zengin gibi bir yeteneğin yarattığı 2 golle lige zaferle başladı. 

  Galatasaray'la son 3 sezondur olduğu gibi Eskişehir'de 0-0 bitirdi yine maçı siyah kırmızılılar. Kalesinde rakibine fazla pozisyon şansı vermedi Eskişehirspor. Özellikle Ndiaye yanında oynayan Aytaç'ın geride kalmasıyla hücum sahasına daha çok çıkıp etkili oldu. Melo ve Selçuk , Veysel ve Tarık'ın kanattan yaptığı bindirmeleri kovalaması nedeniyle çok etkisiz bir maç çıkardılar. Necati'nin karşı karşıya değerlendiremediği pozisyon ise 2 puana mal oldu. 

       Öncelikle bu sezon ligde ve kupada gösterilecek iyi ve istikrarlı bir performansla Avrupa Kupası kovalanmalı. Takım bir kaç sezondur lige iyi başlamasına rağmen ligi genellikle 6-7-8.sıralarda bitiriyordu. Örneğin geçen sezon ligin ilk yarısında ilk 5'te olan takım , ikinci yarı yaşadığı düşüşle 46 puanla ligi 8. sırada bitirdi. 
    
       Borçlarla boğuşmak da yönetimin en önemli savaşı olacak.

       Ertuğrul Sağlam'ın elinde alternatifli sayılabilecek, kaliteli bir kadro mevcut. Yönetimiyle, taraftarıyla tam destek veren bir şehir var ortada. Eskişehirspor için başarılı yıllar inşallah bu sezondan itibaren başlar.



                                                                                                                 ANIL YAZAR - Transfermerkez.com