4 Mayıs 2016 Çarşamba

PERİ DEĞİL, TİLKİ MASALI: LEICESTER CITY

Leicester City’nin ismini, bu sezon Premier Lig’de gerçekleştirdiği peri masalı hikayesinden önce kaç kişi biliyordu? Ülkemiz için konuşmak gerekirse 1996-2004 yılları arasında ‘Tilkiler’de forma giymiş olan Mustafa İzzet ismini bilenler yada anımsayanlar için Leicester City’ye duyulan sempatinin temelleri çok daha önceden atılmıştı. Üstelik ‘Muzzy’, Leicester’ın dünya kupalarında forma giymiş birkaç oyuncusundan da biriydi.

2010’da Taylandlı King Power grubunun takımı sadece 40 milyon euro’ya satın almasının ardından başkanlığa oturan Vichai Srivaddhanaprabha, yaz aylarında Claudio Ranieri’yle yaptığı görüşmede hedefi ligde kalmak olarak belirlemişti. Amaç 40 puan toplamaktı.
Fiorentina ile Serie B’de yaşadığı şampiyonluk dışında kariyerinde kupası olmayan Ranieri, Atletico Madrid, Juventus ve Chelsea’de hep başarısızlıkla özdeşleşti. Yunanistan milli takımıyla da dibi gördü.
Sezon başında pek çok kişi Ranieri’nin, Leicester’la ligde kalmasına imkan vermiyordu. Buna Ranieri’nin kendisi de inanmıyor olacak ki, sezon başındaki bir programda Gary Lineker’in, “En az azından Avrupa kupalarına katılmayı hedefler misiniz?" sorusuna gülerek yanıt vermişti.
Ancak İtalyan teknik adam takımla çok iyi bir uyum yakaladı. Ranieri’nin takımı odaklama ve takım üzerindeki gerilimi azaltma konusundaki becerileri, Leicester City’de adeta zirve yaptı.
Ligin ilk 6 haftasında alınan 3 galibiyet, 3 beraberlikle ve 2-0’dan geri dönülere 3-2 kazanılan Aston Villa maçıyla bir şeylerin tohumu atılıyordu. Arsenal’e karşı iç sahada alınan 5-2’lik mağlubiyetin ardından, Tilkiler 10 maçlık bir yenilmezlik serisi yakaladı. FA Cup ve Lig Kupası’na da erken havlu atan takımın fikstürü de rakiplerine oranla bir hayli boşaldı ve Leicester rakiplerine oranla rahat bir fikstürle lige odaklandı.

Takım göze hoş gelen bir futbol oynamasa da, futbolun doğrularını yapıyordu. Claduio Ranieri de sürekli olarak “Kümede kalmayı başardık, olabildiğince üst sıralarda kalmak istiyoruz” diyerek takımın üzerinde oluşacak baskıyı azaltmaya çalışıyordu. Ancak her kazanılan maçın ardından takımın özgüveni artarken, korkuları da o derecede azalıyordu.

Takımdaki rolleri çok iyi belirleyen İtalyan teknik adam, defans tandeminde duruşlarıyla dahi rakibe korku salacak Morgan-Huth, savunmanın önüne hem kesici hem de ileriye top taşıyıcı özelliğiyle ön plana çıkan Drinkwater, onun yanına formasının altında şarj aleti olduğunu düşündüğü ve hiç durmadan koşan Kante, sağ kanada Fransa 2.ligi takımlarından Le Havre’dan 400 bin sterline transfer edilen ve İngiltere’de “Yılın Oyuncusu” seçilen Riyad Mahrez, forvete de birkaç sezon önce amatör liglerde oynayan ve darp gerekçesiyle hüküm giymiş olan Jamie Vardy’yi koydu. Takımın kalesini ise, kalecilik melekeleri üzerine dünyanın en eşsiz genleriyle dünyaya gelen Peter Schmeichel'in oğlu olan Kasper’e emanetti. 2011’de Leeds United tarafından Leicester’e yollanan Kasper, o zamanlar büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını belirtse de muhtemelen şu anda Ranieri’nin meşhur pizza partisinde şampiyonluğu delice kutlayanların başında geliyordur.

Bizim kültürümüzde fazlasıyla yer alan “ezilenin yanında” olma güdüsüyle Leicester’ın Premier Lig’deki bu destansı yürüyüşüne hep küçük takımların büyüklere kafa tutması olarak gördük. Arsenal’in sezon içerisindeki mental düşüşü, Chelsea’nin dibe batışı, Liverpool’un yaşadığı değişiklik ve Manchester şehrindeki sorunlar Leicester’ın önünü açan faktörlerden oldu. Ancak ne olursa olsun, kariyerleri boyunca hep gözden gelinmiş, hatta kaptan Wes Morgan gibi bir süre başka işlerle uğraşmış oyuncuların oluşturduğu Leicester’ın başardığı, endüstriyel futbola atılmış büyük bir çalım, ne çalımı unutulmayacak bir goldür!

Leicester City’nin mücadelesinin, oyuncuların hayat hikayesinin ve tabii ki Claudio Ranieri’nin birleştiği bir ortak nokta var; pes etmemek. Kariyerleri boyunca vasatı aşamamış oyuncu topluluğu ve en sonunda kupa kazanmayı başararak, insanların gözündeki “loser” imajını yıkan Ranieri, hayatta nefes aldıkça her şeyin değişebileceğini, mücadeleyi hiçbir zaman bırakmamak gerektiğini gösterdi ve umudunu kaybedenler için epik bir rol model oldu. Artık Ranieri'nin fotoğrafı bir kahraman olarak Leicester şehrinin duvarlarında.

Yazıma, Ranieri’nin, Players Tribune’da yayınlanan yazısından, pek çok kişi için ilham verebileceğini düşündüğüm şu sözlerle nokta koymak istiyorum:

“Küçük ölçekli bir takım olarak dünyaya takım ruhu ve kararlılıkla nelerin başarılabileceğini gösteriyoruz. 26 oyuncu, 26 farklı beyin. Tek yürek.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder