17 Aralık 2011 Cumartesi

Çok Oluyorlar , Olmalılar da / Eskişehirspor 1-0 Kayserispor



 Normal şartlarda yönetimden kaynaklı problem yaşayan takımların bisküvi gibi dağılması beklenir.Ancak Eskişehirspor'da yönetimin kendisine mobbing ( psikolojik baskı ) uyguladığını açıklayan Michael Skibbe,oyuncularıyla bütünleşip son haftalarda sessiz sedasız büyük işlere imza atıyorlar.Üst üste 5.Galibiyetini elde eden Es-Es'te Michael Skibbe'ye Herta Berlin'den gelen tekliflerin maçtan önce ayyuka çıkması moralleri bozar mı diye düşünürken Eskişehirspor son haftalardaki galibiyet serisini evinde Kayserispor'u yenerek devam ettirdi.

  Galatasaray'ın başındayken hücum anlamında üretken ancak takım savunması anlamında ciddi zaafları olan bir oyun oynatan Michael Skibbe,Es-Es'in başında sezonun ilk maçlarında da aslında bu tarz bir görüntünün sinyallerini veriyordu.Hatta ben herkese Skibbe'nin 10 hafta ömrü vardır diyordum.Ancak Michael Skibbe Galatasaray'ın başında yapamadığını Eskişehirspor 'un başında başarıyor.Takıma oyun disiplini ve mücadele kazandırmanın yanı sıra takıma bir Alman elinin değdiğini hissetmek mümkün.



  Kayserispor karşısında yine neredeyse maçı pozisyon vermeden tamamladı siyah-kırmızılılar.Peki çok mu fazla pozisyona girdiler? Hayır.Ancak Alper,Bülent ve Veysel üçlüsü ile orta sahanın kontrolünü ellerinde tuttular daima.İlk yarıda da Eskişehirspor'un üstünlüğü bundan geliyordu.Bu üçlüyü yakaladığı günden beridir bırakmıyor Skibbe.Galatasaray'ın başındayken de buna benzer formasyonları zaman zaman denemişti.Hatta Veysel Sarı gibi orjinal mevkisi stoper olan Fernando Meira'yı bu bölgede yani ön libero gibi denemiş ancak Veysel Sarı'da aldığı verimi alamamıştı Skibbe.

   Eskişehirspor'da işler saha içinde bir hayli yolunda gidiyor.Ancak aslında genel olarak buhranlı süreç devam ediyor.Burak Dilmen'in yarattığı olay ve takımdan ayrılışı ,Skibbe'nin ödenmeyen alacaklar konusunda basına yaptığı açıklamalar ,yönetimin Skibbe'ye uyguladığı mobbing ve son olarak da Skibbe'nin isminin Herta Berlin'le ciddi şekilde anılması.Üstüne Dede olayı ve Kris Boyd'un ortalıklarda gözükmemesini de sayabiliriz.

  Michael Skibbe maç sonu ketum bir açıklamayla önlerinde oynayacakları bir Mersin İ.Yurdu maçı olduğunu belirtip şimdilik bu konuları konuşmanın vakti değil dese de onun da kafasının bir hayli karışık olduğu kesin.Yönetimle arasında yaşananlar onu Berlin'e doğru yöneltse de takımın başarısı ve özellikle de taraftarların ona ve takıma bir hayli sahip çıkması Alman hocanın da kafasını karıştırmış gibi gözüküyor.

  Eskişehirspor  içinde bulunduğu durumla ufak bir Kurtlar Vadisi tadı vermiyor değil bizlere.Bakalım önümüzdeki günler ne tür gelişmelere gebe göreceğiz.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Geçen Sene Bu Vakitler & Bu Sene Bu Vakitler / Trabzonspor 0-3 Galatasaray


  Geçen sene bu vakitler kötü zamanlardı.Galatasaray'ın dip yaptığı noktaydı.Geçen sene bu zamanlar Rijkaard gönderilmiş ardından gelen Hagi ile ufak çaplı bir çıkış yakalansa da yine kötü günler devam etti.Geçen sene bu vakitlerde gelinen Trabzonspor deplasmanından 2-0'lık mağlubiyetle dönülmüş ve ligin 9.sırasına demir atılmıştı.Geçen seneki Trabzonspor deplasmanında ortaya konan ruhsuz ve etkisiz futbol ilerleyen günlerde "kümede kal Galatasaray" sözlerinin habercisiydi.

  Ancak Fatih Terim'in gelişi ve yanında getirip teknik ekibe dahil ettiği  Hasan Şaş,Ümit Davala ve Taffarel ile Galatasaray hem ruhunu hem de oyununu geri buldu.Ligde artık eskisi gibi alıştığımız sırada ve yerde.Mersin İdman Yurdu maçının ikinci yarısından itibaren her gün üstüne koyarak giden bu yeni takım Fenerbahçe karşısında tarihi farkı kaçırdıktan sonra Avni Aker'de Trabzonspor'u elini kolunu sallaya sallaya mağlup etti.Hücum olarak Galatasaray çok mu parlaktı ? Hayır . Ancak takım savunmasındaki mükemmelliği , kademedeki başarıyı ve blokların birbiri ile uyumu rahat bir zaferi getirdi.Ve bu zaferi sağlayan anektotları geçen sezon dip yapmış bir takımdan bugünlere bu kadar kısa sürede getiren adam sadece Fatih Terim olabilirdi.

   Trabzonspor'un yoğun maç temposunun getirdiği yorgunluktan etkilendiği aşikar.Ancak takımdan Selçuk,Engin ve Jaja gibi oyuncuların ayrılmasının ardından yeni gelenlerle geçen seneki kimyanın yakalanamadığı kesin.Burak'a atılan uzun toplar,derinlemesine toplar vs. dışında neredeyse hücumda hiçbir üretkenliği bulunmayan bordo mavililer Elmander'in erken golü ve Selçuk'un frikiği ile ilk yarı sonunda kafalarında maçı bitirdiğini düşünüyorum.Zokora'nın atılmasıyla ise gardları tamamen düştü.



  Galatasaray'ın deplasmanlarda kalesini gole kapaması dışında son 6 maçta sadece 2 golü yemesi ve bu yenen 2 golün de Semih Kaya tarafından kendi hatalarının sonucu olduğunu itiraf etmesi Galatasaray'da pek çok şeyin aşıldığını gösteriyor.Eboue'nin sağ bekteki performansı son derece göz doldurucu.Felipe Melo ve Selçuk'u da ilk haftalara oranlı ileriye daha yakın görüyoruz.4-4-2'nin bir getirisi olarak Elmander-Baros ikilisi gol yollarında kilidi açan isimler oluyor.Ancak Baros'un çıt kırıldım tavırları artık Fatih Terim'in de canını sıkmaya başlayabilir.Bunun dışında iki kanatta Riera,Kazım,Emre Çolak ve Sabri'nin istenen performansı vermediği kesin.Muhtemelen devre arasında buraya yapılacak takviye(ler) ile daha da ısıran bir Galatasaray izlememiz mümkün.

11 Aralık 2011 Pazar

Xavi ve İniesta Böyle İstedi, Gene Olmadı / Real Madrid 1-3 Barcelona


   
   Ligde ve Avrupa'da oynadığı son 15 maçını kazanarak bu maça gelen Real Madrid'de hedefler büyüktü.Yada hayaller mi demeliyim ? Öncelikle blogumdan da anlaşılacağı üzere sıkı bir Mourinho fanatiği olduğumu belirteyim.Ancak ilk defa Mourinho'nun oyuncu tercihlerini ve taktiğini eleştireceğim galiba.
  
   Herkes Barcelona'nın bu denli formsuz ,Real' in de bu kadar formda olduğu bir dönemde Real'i Bernabeu'da favori gösteriyordu.Ben de Mourinho'dan dolayı Real'in kazanmasını istiyor ve bunun gerçekleşebileceğini düşünüyordum ciddi şekilde.Maçtan önce kadrolara baktığımda Barcelona'da David Villa'nın kesik yediğini gördük.Orta sahayı Busquets,Xavi,İniesta ve Fabregas'la kalabalık tutma isteği ortaya çıkıyordu Pep'in.Mourinho'nun 11'in de ise Coentrao , Lassana Diarra ve Mesut Özil ismini görünce beynimde türlü türlü senaryolar kurmaya başladım.Acaba işler ters giderse Mesut geçen seneki gibi sonrada girip takımı öne doğru götürür mü ,Lass sağ bek mi, niye Khedira değil de Coentrao vs vs.Coentrao'yu sağ bekte görünce şaşırdım.Çünkü son 2 karşılaşmada sağ bekte görev yapan Lass görevini fazlasıyla yerine getirmişti.Ve formdaydı da.Ancak Mou, Coentrao gibi sol ayaklı bir adamı ters kanatta sağ bekte oynattı.Lass'ı orta sahada direnç yaratmak için o bölgeye dahil etti.Khedira gibi fizik gücü yüksek bir oyuncu da yedekti.Sonra kendi kendime " O adam Jose Mourinho,vardır bir bildiği " dedim.

                                  
  Real Madrid Karim Benzema ile El Clasico tarihinin en erken golüyle 23.saniyede öne geçti.Ancak maçtan sonra bu golü hayırsız bulanlar çıktı.Anlam veremedim.Ne olursa olsun kazanmak istediğin bir maçta en büyük rakibine karşı daha 23.saniyede gol atıp öne geçmek.Ve maça 1-0 önde başlamak.Moral olarak tavan yapmak.Bence bu gol Real Madrid için fazlasıyla hayırlı oldu.Çünkü Barcelona'lılar kendilerini toparlayamadan  atılacak bir ikinci golle rakibi nakavt durumuna getirme şansı doğuyordu.Ve Ronaldo ile o fırsatı da yakaladılar.Ronaldo ,Benzema'nın nazikçe önüne bıraktığı topta kötü bir vuruş gerçekleştirdi.Barcelona ise dakikalar geçtikçe kendi oyununu oynamaya başladı.Fazlasıyla pas yapmaya başlayan Katalanlar Pepe'nin Alexis Sanchez'i kaçırdığı pozisyonda golü bulup maçı yeniden başlattılar.Artık bir an önce devre olmalıydı.Mourinho'nun yapacağı taktik değişikliklerle ikinci devre yine bambaşka bir çehreye bürünebilirdi.


  İkinci yarıda Real Madrid'de fazla değişen birşey görmemiştim.Ancak Real'li oyuncuların yüzünde maçı kazanabilecekleri hırsı okunuyordu.Ama Xavi'nin Marcelo'ya çarpan şans golüyle geriye düşen Real Madrid her geçen dakika oyundan düşmeye başladı.Ve maçın ilk yarısında önüne gelen topu kötü bir şutla auta atan Ronaldo ile maçın ikinci kırılma noktası gelip çattı.Müsait pozisyonda kafa vuruşunda topu Barcelona ağlarıyla buluşturamayan Ronaldo maçın kaderini tayin eden adam oldu kanımca.Tabi birde şans faktörü.Bugün şansta Barcelona'nın yanındaydı bir hayli.

   Real Madrid geçtiğimiz sezon Bernabeu'da  berabere kalınan maç ve Kral Kupasındaki zaferde oyunu kendi yarı alanında kabullenip sıkı bir savunmayla başarılı olmuştu.Bu yaz İspanya Süper Kupasında ise oyunu hücum anlamında da iyi oynayan ,alan daraltmaları sonucu Barcelona'nın pas futbolunu bozan hatta ve hatta Nou Camp'taki rövanşta rakibini 20 dakika kendi sahasına hapseden bir Real Madrid izlemiştik.Bende Real'in Mourinho'nun istediği seviyeye geldiğini düşünmüştüm.Ancak dün yine orta sahaların takımın beyni olduğu ortaya çıktı.Xavi ve İniesta ikilisinin ikinci yarıdaki maestrolukları Real'in ipini çekti.Xavi,İniesta,Fabregas üçlüsüne daha sonrada Xabi Alonso,Lass,Khedira(Coentrao) üçlüsüne bakıp farkı anlamak mümkün.
  

   Xabi Alonso'nun yanına onun benzeri top yapabilen bir adam alınmalı demiştim.Ancak dün akşamdan sonra iki adam alınmalı diyorum.Çünkü Xabi Alonso'da bu tarz maçlarda yokları oynayan bir düz adam konumuna geldi.

  Gene olmadı gene olmadı.Mourinho 'nun geçen sene denediği taktikler sonucu bu yaz kafasında oluşturduğu oyun anlayışı başarılı olmasına rağmen şanssızlık ve diğer etkenler(Xavi - İniesta etkisi) 'den dolayı yine sonuçsuz kaldı.Bana kalırsa Mourinho kendi deyimiyle kalenin önüne otobüs parketmeli Barca maçlarında.Barcelona'ya karşı futbol oynayarak kazanmak için şans faktörünün de yanınızda olması şartı.

  Mourinho'nun maç sonu açıklamalarında da şans faktöründen fazlasıyla dem vurdu.Ancak Barcelona'nın oynadığı oyuna da saygı duydu.Ama Real Madrid kulübü bu yaz uyguladığı transfer politikasını şapkayı önüne alarak düşünmeli.Tamam Callejon gibi gelecek vaad eden bir oyuncu alındı eyvallah.Ancak Nuri Şahin ve Hamit Altıntop transferlerinden Real Madrid ne bekleyerek bu transferleri gerçekleştirdi anlamak zor.Bugün şu Real'de Cambiasso, Stankovic tarzı sert bir orta saha , Schweinsteiger gibi top yapabilen, kuvvetli, topu taşıyacak bir orta saha  yok ne yazık ki.

9 Aralık 2011 Cuma

CimBom Nirvana'ya Ulaştı / Galatasaray 3-1 Fenerbahçe



 Galatasaray için bu sezonun hatta bu yılın hatta son 3 yılın en iyi futbolunu oynadığı maçtı.Fatih Terim'in çift forvet ile sahaya çıkması maçı istediğinin göstergesiydi.Birde büyük cesaretle hem Emre Çolak hem de Semih Kaya'yı sahada sürdü İmparator. Fenerbahçe'nin gündemi aylardır meşgul eden malum soruşturmadan fazlaca kan kaybettiği aşikardı.Birde üstüne Aykut Kocaman'ın düşüncede doğru ancak pratikte yanlış olarak uygulattığı 4-3-3 ile Galatasaray ilk 20 dakikada Fenerbahçe kalesini abluka altına aldı.Girilen sayısız gol pozisyonlarında ya Galatasaray'lı futbolcular inanılmaz golleri kaçırıyor yada Volkan Demirel kalesinde devleşiyordu.İlk 20 dakika sonunda saç baş yolduran pozisyonları harcayan Galatasaray 'da Elmander ,Felipe Melo,Eboue ve Emre Çolak o kadar çalışkan bir görüntü çizdiler ki bütün omuz omuza mücadelelerden top Galatasaray lehine çıkıyor ve Fenerbahçe atakları bırakın olgunlaşmayı daha başlamadan eriyip gidiyordu.Elmander'in asisti ve Eboue'nin klas golüyle öne geçen Galatasaray aradığı golü sonunda bulmuştu.Daha sonra Elmander'in çalışkanlığı kalesinde devleşen Volkan'ı da sonunda hataya sürükledi.İlk yarı sonunda 2-0'la devreye giren Galatasaray aslında skoru dahada artırabilecek sayısız fırsat yakalamıştı.



 İkinci yarıda normal dizilişine döndü Aykut Kocaman.4-2-3-1'e .Stoch ve Semih'i oyuna alarak oyunu dengelemeyi hatta ipleri eline almayı da başardı.Stoch'un direkten dönen topu Fenerbahçe için sonun başlangıcıydı.Orada atılacak bir golle maç yeniden başlayabilirdi.Galatasaray mahkum olduğu bu periyotta Elmander ve Melo'nun orta sahadaki verkaçlarıyla tehlikeler yaşattı rakibine.Melo'nun kornerden gelen topu birazda şansının yardımıyla gole çevirmesi sonucu Fenerbahçe'nin ipi çekilmiş oldu.Geriye kalan dakikalarda uzun bir süredir yaşanmayan derbi galibiyetinin tadını çıkaran taraftarlar ve İmparator Fatih Terim tezahüratları akıllarda kaldı.


 Eboue'nin erken sarı karta rağmen ortaya koyduğu mücadeleci futbol harikaydı.Elmander ve Felipe Melo ise adeta büyülediler.Emre Çolak ikinci yarıda onun kanadından gelen Fenerbahçe ataklarına karşı koyamadı.Ancak ilk yarıda o da muazzam oynadı.Selçuk İnan oyunun sıkıtştığı anlardaki pasları ve yerlere yatarak yaptığı kritik müdahalelerle göz doldurdu.Semih Kaya ve Ujfalusi-Muslera üçlüsüne fazla iş düştüğünü söyleyemeyiz.Hakan Balta ise ikinci yarıda kendi kanadını otobana çeviren Gökhan Gönül karşısında çaresiz kaldı.Ve takımın en kötüsüydü bence.

Uzun bir aradan sonra derbi kazanan Galatasaray'da taraftarların yarattığı müthiş atmosfer takdiri hak ediyor kesinlikle.Liderlik koltuğuna oturan Aslan yeniden olması gereken yerde artık.Liderlik koltuğunda.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Hastasıyız Dede / Dede' den Timsah Avı


   Çoğu kişi hatırlayacaktır başlıkta kullandığım argümanı.Çakallarla Dans filminde sinema ve tiyatro oyuncusu Timur Acar 'ın kullandığı ve dillere pelesenk olmuş bir sözdür.' Hastasıyız dede ... '

   Dün akşam Eskişehirspor Bursa deplasmanından 2.kez zaferle döndü.Dede'nin birazda şansının yardımıyla attığı frikik golü Eskişehirspor'da en azından sportif anlamda baharı getirirken, Bursaspor'u büyük bir kaosun içine sokup,Bursaspor'u gerçek anlamda bir sonbahar mevsimi yaşattı.Ve belki yaprak dökümünün de başlatıcısı olabilir bu sonuç.Zira artık Ertuğrul Sağlam'dan da hoşnut olmayan pek çok Bursaspor'lu var.

  Şike iddianamesinde ismi geçtiği için Es-Es'te Mehmet Yıldız ve Bursaspor'da da Gökçek Wederson oynatılmadılar.Es-Es için fazla sorun değildi.Çünkü o bölgede rotasyon bir hayli şişkin durumda.Ancak Bursaspor'da  Wederson'un  yokluğunda o bölgedeki tek alternatif sol bek olan Mehmet Sak'a görev verildi.Eskişehirspor'da Skibbe'nin neredeyse forvetsiz oyun anlayışı ve dizilişi nedeniyle ilk yarıda etkili olamadı Es-Es.
   4-6-0 gibi dizilen bir Eskişehirspor vardı ilk yarıda.İvesa'nın sakatlanarak yerini genç eldiven Kayacan'a bırakmasından sonra içimde bir ürperme oldu açıkcası.Çünkü geçen seneki karşılaşmada da Atilla'nın basit hataları ile son 15 dakikada rakibine teslim olan bir Eskişehirspor vardı.

   İkinci yarıda Batuhan'ın oyuna dahil olmasına kadar oyun dizilişini korudu Eskişehirspor.Top kendilerinde olduğunda 4-3-3 gibi dizilirken top rakipteyken orta sahayı mümkün mertebe kalabalık tutmaya çalıştı Skibbe'nin talebeleri. Bursaspor'da ise Adem başarılı bir performans ortaya koyup Bursaspor 'un orta sahadaki direncini artırıyordu.Ancak sakatlanarak oyunu terketmesiyle Es-Es orta saha üstünlüğünü ele almış oldu.

  Sol tarafta iki sol bek Dede- Volkan ikilisi hücumda çok etkili olmasalar da genel anlamda oyun içinde Bursaspor'un o kanattan etkili olmasına pek imkan vermediler.
  82'de Erkan Zengin'in oyuna girmesiyle Eskişehirspor'da ileride adam eksilten ve top yapabilen driblinger bir oyuncu oldu.Aslında Skibbe'nin Mehmet Sak gibi kendini bir anda 11'de bulmuş genç bir oyuncunun karşısında maça Erkan Zengin veya Burhan Eşer gibi adam eksiltebilen bir kenar oyuncusuyla başlaması gerekirdi.Ancak öncelikle 1 puanı cebe atmak daha tatlı geldi sanırım.Erkan Zengin'in seri çalımları sonrası oluşan frikikte Dede'nin vuruşunda baraja çarpan top kaleci Carson'u yanılttı ve Eskişehirspor'u  Bursa deplasmanında 2.kez zafere taşıdı.Daha önce 2008-2009 sezonunda Rıza Çalımbay yönetiminde 7.Haftada 2-1 'lik skorla galibiyete uzanmıştı siyah kırmızılılar.

 Maç Es-Es için ve benim gibi Eskişehir'liler için güzel bir sonuçla bitti.Ancak Eskişehirspor'un haftalardır yakaladığı seri galibiyetler bir türlü kara bulutları yok edemiyor.Burak Dilmen'le yaşananlar sonrası Dilmen'in şehri terketmesi,yönetimin Michael Skibbe 'ye karşı cephe alması,Skibbe'nin medyaya "alacaklarımız ödenmiyor" açıklaması ve son olarak da dün akşam galibiyeti getiren golü atan Dede'nin Ocak ayında takımdan ayrılabileceğini söylemesi.Muhtemelen Dede'yi bu fikre Türkiye'de ve Eskişehir'de aradığı futbol ortamını bulamaması ve doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar hesabı Skibbe'nin "alacaklarımız ödenmiyor" açıklamalarındaki gerçeklik payı olabilir.

 Şu kadro muhtemelen Eskişehirspor tarihinin en kaliteli kadrolarından biridir.Ancak takımdaki huzursuzluk ortamı bu kadronun dahada ileriye gitmesini engelleyecek gibi duruyor.


4 Aralık 2011 Pazar

Derbi Öncesi Moral / Gençlerbirliği 0 - 1 Galatasaray


 Taraftarlarının Ankara'da da yalnız bırakmadığı Galatasaray, ciddi eksiklerine rağmen Beşiktaş'ı mağlup eden,Fenerbahçe'ye ecel terleri döktürüp 1 puan da ondan alan Fuat Çapa'nın Gençlerbirliği karşısında önemli bir 3 puan aldı.Derbi öncesi bundan daha iyi bir moral kaynağı düşünülemezdi.

  Engin,Kazım,Elmander,Ujfalusi,Sabri gibi isimlerin yokluğunda elinde fazla koz kalmayan Fatih Terim Baros'un yanında Riera ve Sercan'a şans verdi.İlk yarının orta sahada kör dövüşü şeklinde geçtiğini düşündüğümüzde şu ana dek isteneni veremeyen Riera'nın yine etkisiz bir futbol ortaya koyduğunu belirtelim.İlk yarıda sol kanattan Oktay Delibalta ataklar gerçekleştirmeye çalışan Gençlerbirliği 'nde Tum'un ıskaladığı top dışında ilk yarıda pek etkili olamadı.


   İkinci yarıda Galatasaray ufak ufak yüklenmeye başladı rakip kaleye.Arkada mümkün olduğunca dengeli durup orta sahayı ileri uca biraz daha yaklaştırarak Gençlerbirliği kalesine gitmeye başladı sarı kırmızılılar.
 Arkada mümkün mertebe tandemi bozmamaya gayret göstererek tabi.Yani aslında önce 1 puanı cebe atalım,sıkıştırırsak arada hesabı ... İşte o arada sıkıştırırız hesabı Eboue ile gerçek oldu.Rakibin üzerinde çok bunaltıcı bir baskı olmasada üstünlük kurduğu 15 dakikadan sonra golü bulan Galatasaray bu sezon iyi yaptığı işlerden biri olan takım savunmasıyla pozisyon vermeden 3 puana uzandı.


   Galatasaray'da sorun yine üretkenlik - yaratıcılık.Özellikle dün eksiklerin fazlalığı nedeniyle ilk yarıda rakip kaleye gitmekte ciddi sorun yaşayan ve debelenen bir Galatasaray gördük.Takım savunmasında gerçekten bu ligin en iyilerinden biri olduğunu söyleyebiliriz bu takımın ancak hücumda da bir o kadar sıkıntı var.Devre arasını ve yapılacak takviyeleri dört gözle bekliyorum.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Perşembenin Gelişi Çarşambadan ...



 Del Bosque,Aragones,Schuster,Rijkaard'dan sonra şimdi de Hiddink.Ülkemizde son yıllardaki başarılı antrenör kıyımlarının son kurbanı Guus Hiddink oldu.Yalnız bu saydığım isimler içinde bence Aragones'le birlikte gitmeyi hakeden ve başarısız olan bir isim daha varsa o da yine Hiddink'in ta kendisidir.Burada Milli Takımımızın Euro 2012'ye gitmesi veya gitmemesi bir yana takımımızın oynadığı oyundaki belirsizlik ve Hırvatistan'a evimizde 3 gol yemek artık yeter dedirtti herkese.

Evet perşembenin gelişi çarşambadan belli oldu.Azerbaycan'a karşı alınan mağlubiyet, "yaz aylarında gidiyor mu,Chelsea ile anlaştı mı ? " derken Kazakistan maçındaki rezalet futbol ve son dakikada şansımıza attığımız bir frikik golü sonrası sevinci.O sevinç bana o kadar yapmacık ve gereksiz gelmişti ki.İşin tabi birde maç sonu yaptığı "siz Türkler fazla duygusalsınız" açıklamaları kısmı var.

Hırvatistan ile Zagreb'de oynadığımız rövanş maçı için çıkan kadrodaki cömertliği,cesareti hiçbir zaman göremedik biz Hiddink'te.


Birde madalyonun diğer yüzüne bakmak gerek.Güney Kore ve Rusya'da başarılı olan,Güney Kore gibi bir takımı Dünya 4.'cüsü yapmış bir teknik adam Guus Hiddink.Evet artık emekliliği için gün sayıyordu. Emekli olmadan önce böyle bol sıfırlı bir sözleşmeyi bir daha bulamayacağını da biliyordu.Ama Hiddink  Güney Kore ve Rusya'da kendi futbol sistemini oturtmak için o ülkenin insanlarının karakteristik özelliklerini kullanmıştı.Güney Kore ve Rusya'da bulduğu disiplin ve hırsı maalesef bizde bulamadı.Hatta bizde bu özelliklerin bir benzerini dahi bulamadı.Bizde bulabildiği tek şey kendisinin de bol bol bahsettiği duygusallıktı.

Bu konuda şapkamızı öne alıp düşünmenin vaktidir kanımca.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Sivasspor 2-0 Fenerbahçe / Alex'siz Seri Sonu


 Geçen sezonun 17.Haftasından başlayıp dün geceye kadar devam eden bir yenilmezlik serisi düşünün.Sivasspor galibiyet ile başlayıp ironik bir şekilde yine Sivasspor mağlubiyetiyle biten bir seri.Alex'in yani Fenerbahçe'nin neredeyse yarısının olmadığı maçta Fenerbahçe yenilmezlik serisi dün akşam son buldu.

 Fenerbahçe'nin bu kadar yorgun olacağı hiç aklıma gelmemişti.İnanılmaz temposuz ve yorgun bir takım vardı dün sahada.Benim Fenerbahçe'de en çok beğendim özellik olan fiziksel güç,hücumda hareketlilik ve yardımlaşma idi.Ancak dün bunların hiçbirini yapamayan bir Fenerbahçe sahadaydı.Türkiye'nin hücum anlamında en "action" takımı dün benim o çok beğendim yardımlaşmayı hem savunmada hem de hücumda başaramayınca Sivasspor için maç rahat hale geldi.Zaten dersine iyi çalışmış olan Rıza Çalımbay'ın talebeleri Fenerbahçe'nin yorgun ve durgun görüntüsünü görüp ana hücum planları kanatlar olmasada topu iyice kanatlara yayarak topun aldığı mesafeyi artırıp sarı lacivertlileri daha da yormaya başladı.İlk yarıda pek çok pozisyona girip en tartışmalı olanında golü buldular.

İkinci yarıda Fenerbahçe toparlanır mı diye düşündük ettik.Ziegler'in sakatlanıp oyunu terk etmesinin ardından acaba"Caner - Stoch ikilisi solu otobana çevirir mi ?" diye düşündüm ancak Caner'in de temposuzluğu bugün hat safhadaydı.Bienvenu ise aldığı tüm topları ezerek takımının rakip yarı alana yerleşmesini engelleyerek Fenerbahçe'nin maç için olan tüm umutlarını bitirdi bana kalırsa.



Aykut Kocaman bu mağlubiyeti kaza olarak değerlendirmiş.Aslında bu tarz büyük takımlarda bu tür seriler iyidir hoştur ancak zaman geçtikçe oyuncuların üzerindeki  psikolojik yük artabilir.Bu yüzde bu mağlubiyet Fenerbahçe'li oyuncular için yenilmezlik serisi ve malum soruşturmayı düşündüğümüzde psikolojik bir dezenformasyon etkisi de yapabilir.


31 Ekim 2011 Pazartesi

Aslan'ın " Has'ı " !


 Bugün bir gazetedeki başlık beni çok etkiledi sabah sabah." 6 sakat oyuncun varsa,zorlu bir deplasmana gidiyorsan ve mutlaka kazanman gerekiyorsa; Ruhunu Ortaya Koy".
 Gerçekten de Galatasaray ruhunu ortaya koyarak oynadı.Sadece motivasyon olan bir takım dışında yavaş yavaş sahada ne yaptığını bilen bir takım olmaya başladı Galatasaray.

 Son 2 yıldır ciddi bir deplasman fobisi ortaya çıkan Galatasaray Kadir Has Stadında Kayserispor gibi iyi futbol oynayan bir takımı yenmesi,takım için,taraftar için ve rakiplere gözdağı vermek için de mesaj maçı niteliğindeydi.İlk yarısında oyunun kontrolünü genellikle elinde tutan Galatasaray'da Riera'nın bu maçtaki biraz kıpırdanması Galatasaray'ın rakip kaledeki üretkenliğini doğrudan olumlu yönde etkiledi.Uzun süre sonra sakatlıklardan dolayı kendini bir anda ilk 11 de bulan Ayhan'da aslında sezon boyunca tecrübesinden ve mücadelesinden yararlanılması gerektiğini vurgulayan bir oyun ortaya koydu.Elmander yine çok çalışkandı.Ve birde gol atarak bu mücadelesini süsledi .

 İkinci yarıda ise Galatasaray arkaya fazla yaslanınca Amrabat gibi bir isme sahip ev sahibi Kayserispor Galatasaray'ın üstüne korkusuzca gelmeye başladı.Eboue'den kendini kurtarıp orta saha ile forvet arasına sızan Amrabat Galatasaray kalesinde oluşan tehlikelerin baş mimarıydı hep.Tabi Galatasaray'ın bu kadar geriye yaslanmasında ilk yarıda Ayhan'la çok iyi anlaşan Yekta'nın sakatlanıp yerini Aydın'a bırakmasının da etkisi büyük.Aydın'ın girişi ile daha yumuşak bir orta sahası olan Galatasaray'da ileride baskı yapan oyuncularda bu yumuşaklıktan fazlasıyla yoruldular.Ancak Selçuk'un köşeye bıraktığı şık vuruş Kayserispor'un ipini çekmiş oldu.


Ujfalusi-Semih tandemi çok hoşuma gitti.Servet ve Gökhan Zan gibi aynı tip iki stoperden en kötü birine yol verilmeli artık.Semih Kaya dün bence kazanıldı ve daha da kazanılmalı.Çünkü son derece düzgün bir ayak ve fena olmayan bir çabukluk.Yanında tecrübeli Ujfalusi ile sağlam bir görüntü verebilirler.

Riera ve Eboue'nin sorumluluk alıp biraz kıpırdanmaları bugün bir diğer olumlu gelişme.

Ayhan kendisine küfredenleri bugün utandırdı.

Elmander ise çalışkanlığın İsveç'cesi gibi.40 derece ateşle bu mücadele gerçekten harika.Kısacası Galatasaray becerisinin ve taktiğinin yanında Ruhunu da Ortaya Koymaya başladı.

28 Ekim 2011 Cuma

Galatasaray Kötü ; Hakemler Daha da Kötü


 Futbol kişiliğim olarak hakemlere pek sallamak hoşuma gitmez.Ancak Galatasaray'ın bu sezon hakemlerden dolayı başı bir hayli belada.Gaziantepspor maçı ise tam bir faciaydı.Abdullah Yılmaz Galatasaray'ı resmen katletti.

 Teknik anlamda bakmak gerekirse erken golün getirdiği moral ve özgüvenle 30 dakika oyunu kontrolüne alana Galatasaray ve yine erken golün etkisiyle 30.dakikaya kadar kendine gelemeyen Gaziantepspor.Ta ki beraberlik golü ve hakem fiyaskosuna kadar.Galatasaray'ın Arena'nın çimlerine 2 kurban verdiği , hakem fiyaskosundan 10 kişi kaldığı maçın ilk yarısını 2-1 geride kapatması tüm oyun planları ve taktiklerin çöpe atılması anlamına geliyordu.

 Bu durum içinde Galatasaray'ın bir takım karakteri ortaya koyup bunu taraftarıyla sentezleyerek insanüstü bir mücadele ortaya çıkarması gerekiyordu.Sarı kırmızılılar bunu başardı.2-2 'yi buldu.Bulmuştu ancak hakem fiyaskoları devam ediyordu.Devam etti de.Aslında takımın agresif ismi olan ancak bu sene şu ana kadar son derece sakin bir görüntü çizen Sabri'yi de çileden çıkaran "hakem" Galatasaray'ı 9 kişi bırakarak Gaziantepspor'a ufak bir iteklemeyle 3 puan şansı tanıdı.Gaziantepspor'un galibiyetine gölge düşürmek istemiyorum ancak gecenin alkışlanacak tek ismi hakem Abdullah Yılmaz ve yardımcılarıydı.

  Maç Kaybedildi , Fakat Gelecek ...

Galatasaray ilk yarısında zorunlu iki değişiklik yapıp,10 kişi kaldığı ve 2-1 yenik girdiği 2-1 ikinci yarıya Nike reklamındaki gibi ruhunu,karakterini ortaya koyarak başladı.Hakem engellmesine takıldı.Ve ağır bir yara aldı evinde.

Evet hem de çok ağır bir yara.Ancak bu maçtaki mücadele en son 2008 yılındaki şampiyonlukta önemli viraj olan  Gençlerbirliği deplasmanında, Ankara 19 Mayıs Stadındaki çamurlu zeminde görmüştük bu mücadeleyi.
Galatasaray bugün kaybetti.Ancak Fatih Terim ve yardımcılarının da farkında olması gereken şey takım ruhu ve mücadele.Her türlü zorluğa karşı Arena'daki bu mücadele ilerisi için çok ama çok ışık verici.





23 Ekim 2011 Pazar

Bu Gurur Senin Javi Varas



Bu sene oynadığı futbolu beğenmediğim Barcelona,Nou Camp'ta Sevilla'ya daha doğrusu Javi Varas'a tosladı.Maç boyunca kalesini gole kapamasının dışında 90+3'deki haksız penaltıyı da kurtarmak ilahi adalet kavramının ölmediğini bize gösterdi.

Sezon önce Real Madrid'le oynanan Süper Kupa maçlarının ikisinde de hiç ama hiç beğenmediğim bir Barcelona vardı sahada.Jose Mourinho ve dolaylı olarak Real Madrid sempatim belki bu maçlarda kupayı hak eden tarafın Real Madrid olduğunu söylememde etkili olabilir.Ancak Nou Camp'ta rakibinden daha çok gol pozisyonuna girip,ikinci yarıda da tam 20 dakika Barcelona'yı yarı sahasına kitleyen bir Real Madrid kupayı daha çok hak eden taraftı.

Dün gece de yine Barcelona evinde olması sebebiyle "ben bu maçı öyle yada böyle alırım" diye oynayınca ilk yarıda fazla pozisyon üretemedi.Dakikalar ilerledikçe de Barcelona'lı oyuncuların suratlarının düştüğünü gördük.90 dakika mükemmel bir performans ortaya koyan Javi Varas penaltıyı ,hem de Messi'nin penaltısını kurtararak takımına hak ettiği 1 puanı getirdi.



Penaltı kararıyla ortalık karıştı.Fabregas ve Kanoute arasındaki gerginlik sonucu Kanoute kırmızı kartla oyun dışı kaldı.


Fabregas'ın Kanoute'ye ırkçı söylemlerde bulunduğu söyleniyor.


Sakinliği ile tanınan Kanoute'yi bu halde görmek açıkcası bende de Fabregas'ın ve Barcelona'lıların ırkçı söylemlerinin olduğu kanaatini doğurdu.


21 Ekim 2011 Cuma

Haftanın İyisi,Kötüsü ve Çirkini

İyi,Kötü,Çirkin :  TRABZONSPOR

Şampiyonlar Liginde mücadele eden temsilcimiz Moskovada "buz tuttu".Maça iyi başlayıp pozisyonlar bulması maçın devamı açısından hepimizin iştahını kabartırken ev sahibi ekibin kalemize geldiği ilk tehlikeli pozisyonda Wagner Love ve Doumbia'nın iyi anlaşması sonucu geri düştük.O golden sonrada kendimize gelmemiz kolay olmadı zaten oyun içinde.Tam toparlandık,gol geliyor mu derken fark ikiye çıktı.Son sözü de Doumbia söyleyip iyi başlayıp,kötü götürdüğü maçta Trabzonspor'u çirkinleştiren isim oldu.Şampiyonlar Ligi'ne de İnter deplasmanındaki 3 puan ile iyi başlayan bordo mavililer,Lille ile sahasında yenişemeyip,Moskova'dan da eli boş dönerek İyi-Kötü-Çirkin üçlemesine performans olarak da uyum gösterdi.

Bana kalırsa Lille'in Hazard ve Sow gibi kaliteli ayakları olsada ,Fransa Liginde geçtiğimiz sezonu mumla arayan Lille karşısında 3 puanı alması gerekirdi.İnter maçındaki 3 puanı bir galibiyet anlamlandırabilirdi bana kalırsa.Cska Moskova yenilgisi ise işin çirkin kısmı oldu maalesef.

Haftanın Kötüsü ve Çirkini:  Beşiktaş

Uefa Avrupa Ligin'deki temsilcimiz deplasman fakiri moduna girdi diyebiliriz.Geçtiğimiz sezondan beri süre gelen bu sezonda devam eden deplasman fobisi,son 4 resmi maçta gol atamayan Beşiktaş'ta tavan yapmış durumda.Bunda kuşkusuz takım içindeki dayanışmanın neredeyse olmaması,Carvalhal'ın hataları ve herşeyden önce yönetimin takımı elde dinamitlerle yönetmesi.

Simao,Guti,Ernst,Quaresma,Almeida gibi yıldızlardan bu kadar düşük verim almak çok ama çok üzücü.Benim inandığım bir görüş var.Eğer Avrupa'da başarılı olan ve çizgisini koruyan bir futbolcu sebepsiz nedensiz Türkiye'ye geliyorsa bence buraya gelmesindeki tek gayesi biraz dinlenip,tatil moduna girmek.Bu tezimi doğrulayan açıklama geçtiğimiz günlerde İstanbul B.Belediye futbolcusu Webo'dan geldi.Webo;Türkiye'deki futbolda bir nebze olsun dinlenebileceğini düşündüğünü ,ancak burada daha çok mücadele olduğunu belirtti.Simao da aynı hesap.Ama Simao fiziği ile değilde tekniği ile oynayan bir oyuncu olduğu için geldiği günden bu yana Beşiktaş'a neredeyse hiç bir şey veremedi.

Quaresma zorluyor,didiniyor ama eski günlerindeki formundan uzakta olduğu için tek başına hiçbir şey başaramıyor.Guti ,Bar-Club takılırken Beşiktaş acaba Kiev'den 1 puanı getiriyor mu derken son dakikada Beşiktaş'ın kalesini o ana dek koruyan ilahlar ve şans melekleri  Kiev'in yanına geçince Dynamo Kiev bana kalırsa hakkını ancak 90+3 de alabildi.Cenk başarılı bir performans gösterdi.Ancak Maccabi takımı Dynamo Kiev'e bu kadar az pozisyon verirken Beşiktaş'ın bu denli başarısız olması ilerleyen günlerin hep sportif hem de takım içi bütünleşme anlamında siyah-beyazlılar'ı çok daha zorlu bir sürecin beklediğini gösteriyor.




17 Ekim 2011 Pazartesi

İki Kişinin Attığı Gol Değildir !


İki kişinin attığı gol değildir !


Akşam akşam güldürdü beni.Yapanın eline sağlık.

Amrabat ve Çetesi


Ligin başından beri oynadığı futbol zevk vermiyordu Beşiktaş'ın.Zevk vermesini de geçtim gelecek için korkutuyordu Beşiktaş'lıları.Eskişehirspor yenilgisi,Ankaragücü gibi sorunlarla boğuşan bir takıma İnönü'de çok zorlanması,Bursa deplasmanından son 3 dakikada mucizevi bir geri dönüşle kazanması,Antalyaspor önünde İnönü'de son 15 dakika  Jose Mourinho'nun deyimiyle " Kalelerinin önüne otobüs parketmeleri ".Ve İnönü'de düştü sonunda.Kayserispor önemli bir galibiyet aldı İnönü Stadında.Pardon Fi-Yapı İnönü.

Kayserispor Amrabat önderliğinde ilk golde tam 20 pas yaparak Barcelona vari bir gole imza attı.Neredeyse sıfıra yakın pozisyonla mücadele eden Beşiktaş'ta bu kısırlıkta maçı kazanması için son kalesi duran toplardı.Ancak Carvalhal'ın ekibi duran toplarda da Guti,Fernandes,Quaresma , Simao gibi kaliteli isimleri olmasına rağmen istediklerini gerçekleştiremeyince Amrabat ve Çetesi ,Kayserispor İnönü'den zaferle ayrıldı.

Simao'nun sezon başından beri hiç bir şey katmadığı Beşiktaş'ta Alves'in ne zaman oynayacağı ise merak konusu şahsım adına.Yanılmıyorsam 3 Milyon Euro verilen bu oyuncuyu Beşiktaş oynatmayacaksa niye bu kadar para verdi ?

Maçla ilgili aklımda kalan en önemli şey ise Amrabat'ın performansı.Geçen sezondan da takip ettiğim biri isimdi ama bu sezon özellikle son maçlarda ,ki bu maçlar Kayserispor'un çıkış maçları Amrabat mükemmel oynuyor.Bu ve bu tarz oyuncuyu bulamayıp ,gidip Mendes'in bataklığından Alves'leri ,Edu'ları çıkarmak büyük beceri.

Ve geçmiş olsun İbrahim Toraman.Girdiği hava topu mücadelesi sonucu burnu kırılan İbrahim Toraman'ı ,burnu kırılan biri olarak benden daha iyi anlayan yoktur sanırım.Çok acı veren ve zor bir durum.Ama İbrahim Toraman gibi azimli bir futbolcunun bunun da üstesinden geleceğine eminim.Tekrardan geçmiş olsun İbrahim Toraman'a.

Son olarak ise Beşiktaş'ın düştüğü bataklığa dikkat çekmek istiyorum.Eskişehir'de düzenlenen Basketbol Spor Toto Türkiye Kupası grup maçlarında izleme fırsatı bulduğum Beşiktaş'ta 3 maçtan sonrada taraftarlar tarafından formalarını atmaları istenen basketbolcular , "hayır,yasak" işaretleri yapmışlardı. Meğersem durum çok ama çok vahimmiş.Beşiktaş'lı arkadaşlarım bana, Beşiktaş'ın borcunun 300 Milyon Doları aştığını,altyapının bittiğini,bazı amatör şubelerde aynı formalar defalarca yıkanıp giyiliyormuş.Muhtemelen formaları taraftara atmamalarının nedeni de budur.


 Jorge Mendes'in bataklığına düşmüş Beşiktaş, durmadan har vurup harman savurmada,Nba'den yıldız oyuncular getirip 2 gün sonra parasızlıktan oyuncuları kaçırmayı göze alıp ,şov peşinde koşmakta.

Bir Nöbetçi Golcü mü Doğuyor ?



 Son yıllarda Fenerbahçe ve Semih Şentürk ile dillere pelesenk olan "Nöbetçi Golcü" deyimi , şimdi de Milan Baros ile gücüne güç katıyor.Karabük ve Ankaragücü deplasmanlarında sonradan oyuna girip penaltı yaptıran Milan Baros yeni imajıyla Bursaspor karşısında da nöbetçi golcü özelliğinin bir başka literatürünü sunup,mükemmel hazırlanan bir gole imza attı.Ve bence Fatih Terim'e de 4-4-2'ye dönmesi gerektiğinin uyarısını yaptı.

Galatasaray maç boyunca aslında 2 net gol pozisyonu yakaladı.Diğer maçlarda da olduğu gibi girilen gol pozisyonlarını gole çevirip sonuca gitti.İkinci yarıda Bursaspor oyunu bir hayli dengeledi.Galatasaray kalesinde tehlikeler de yarattı.Ancak golü Sercan'ın saçmalaması ile bulabildiler.

Özellikle ilk yarıda Galatasaray yine maça istekli ve coşkulu başlamasıyla rakip kalede etkin olacağının sinyalini verdi.Engin Baytar'ın rakip kaleyi zorlamasıyla pozisyonlar olmasada pozisyoncuklar yakalamaya başladı.Önce sol tarafta Riera,Hakan Balta'nın bindirmesini ödüllendirip güzel bir pasla pozisyonun ilk hamlesini yaptı.Hakan'ın ortasına ise Kazım iyi zamanlamasıyla eşlik etseydi Galatasaray gol o pozisyonda bulacaktı.Daha sonra ise Engin Baytar'ın rakip ceza sahasına yaklaştığı andan itibaren gole yaklaştığı hissedilen Galatasaray ,gole yine Engin'in rakip kaleyi zorlamasıyla buldu.Elmander Engin'in pasını iyi değerlendirdi.Burada muhtemelen Selçuk İnan ve Engin Baytar'ın rakip kaleyi zorlaması Galatasaray adına sevindirici.Zira bunun dışında üretkenlik konusunda sıkıntı yaşıyor sarı kırmızılılar.
Fatih Terim her ne kadar Engin Baytar'a top rakipteyken orta sahada 5'li kalalım dese de Engin'in bu tarz çıkışlarının Galatasaray ataklarını rahatlatacağı kesin.

Engin ve Kazım'ın,konser verilen,üstüne 2 tane de ard arda milli maç oynatılan ve biz yaptık paşa paşa da istediğimizde kullanırız denilen TT Arena'nın zeminine kurban gitmesiyle oyun özellikle ikinci yarıda önce orta sahada kör dövüşüne sonra da tamamen Bursaspor lehine döndü.Tagoe ve İnsua değişiklikleri Galatasaray savunmasını bir hayli yıprattı.Ujfalusi'nin kayarak yaptığı müdahale ile gole yaklaşan Bursaspor,golü eski oyuncusu Sercan Yıldırım'ın saçmalaması sonucu kazandıkları kornerden buldu.

Fatih Terim Riera - Baros değişikliği yaparak 3 puanı çok istediğini gösterdi bana kalırsa.Ve Galatasaray 2'si net olmak üzere birde Sercan ile 3'lü forvete döndü.Mükemmel hazırlanan gol ile morali bozuk olan Milan Baros Arena'yı sevince boğdu.Ve en önemlisi Galatasaray ligin iyi kadrolarından birini yenmiş oldu.Zira Bursaspor takımına hem Ertuğrul Sağlam hem de kazandıkları şampiyonluktan dolayı fazlasıyla saygı duyuyor ,5.büyük diye görmesem de aşağıdaki takımların ağası olarak görüyorum. 


Anıl Yazar



16 Ekim 2011 Pazar

YAŞA,VAROL ENGELSİZ ASLANLAR



                                                                  Sarı Kırmızılılar 3.kez Dünya Şampiyonu


Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Japonya'da düzenlenen Kıtalararası Turnuva ''Kitakyushu Cup'' finalinde, ev sahibi ülkenin takımın Miyagi Max'ı 68-51 yenerek, şampiyon oldu.
Daha önce bu kupayı 2008 ve 2009 yıllarında 2 kez kazanan Sarı Kırmızılılar, 3.kez kupayı müzesine götürerek bir kez daha  Dünya Şampiyonu oldu.


Bende bir Galatasaray'lı olarak Engelsiz Aslanların bu başarısına söyleyecek söz bulamıyorum.Bana kalırsa 2000 yılında Uefa ve Uefa Süper Kupasını kazanan Futbol takımı kadrosu ile Engelsiz Aslanlar kulüp tarihinin unutulmayacak kadroları arasına adlarını çoktan yazdırdılar.






13 Ekim 2011 Perşembe

Hedef-Sonuç İlişkisi ve Hırvatistan Sorunsalı

Hiddink Milli Takımımızın başına geçtiğinde ondan herkes gibi bende çok şey beklemiştim.Ama Almanya ile aynı grupta yer aldığımızı düşündüğümüzde, Hiddink'ten daha çok takımın futbolunu üst seviyelere çıkarmasını istemiştim ve aslında istemiştik millet olarak.Almanya'nın rahatça birinci olacağını biliyorduk.Çünkü disiplin abidesi Almanlar'la uğraşmak hiç ama hiç kolay değildi.Ama işin diğer tarafına baktığımızda oyun olarak Milli Takımımızın bulunduğu nokta pek de iç açıcı değil maalesef.Özellikle içerde çok zorlanarak kazandığımız Kazakistan ve Azerbaycan maçlarıyla durumun vehameti daha da ortaya çıkıyor maalesef.



Grupta "kim ikinci olmalıydı" ,"kim daha çok hakediyordu ikinciliği" diye sorduğumuzda bana kalırsa tartışmasız ikinciliği biz hakediyorduk.Bunun en açık göstergesi ise grupta direk çekiştiğimiz Belçika'yı içerde yenip,dışarıda 1 puan almayı başardık.Aynı şekilde grubun diğer önemli takımı Avusturya'yı da içeride yenip,deplasmanda da 1 puan çıkarmasını bildik.Hatta 90.dakikada 3 puanı avuçlarımıza vermişlerdi ancak Arda penaltıyı değerlendiremedi.

Yukarıda anlattığım hoş detaylar haricinde maalesef grup serüvenimizin kötü tarafları da var.Azerbaycan'a deplasmanda mağlup olmamız gibi.Ve ayrıca ne kadar 3 puanı alsakta Kazakistan'ı ve Azerbaycan'a karşı evimizde çok zorlanmamız.
 Özellikle bu karşılaşmalarda oyuncularımızın birbirinden kopuk oynaması,zaten kapanmaya ve 1 puana razı iki takımın ekmeğine yağ sürdü.Her iki maçta da sahada özellikle hücum anlamında birbirinden çok kopuk ve yardımsız oynayıp,orta saha oyuncularımız rakip ceza sahasına neredeyse hiç yaklaşmayınca Burak Yılmaz rakip stoperlerle tek başına boğuşmak durumunda kaldı.İki maçta da geçen sezon Trabzonspor'dan alışkanlıklarını sürdüren Selçuk İnan ve Burak Yılmaz işbirliği bize bu karşılaşmalarda en azından skoru ve puanları getirdi.


Bundan sonra ise Play-Off'ta daha sert bir kaya gelicek karşımıza.Hırvatistan.İlk bakışta Yunanistan'ın ardından ikinci olmaları Hırvatistan'da da bize benzer sıkıntılar olduğunu gösterebilir.Ancak  Hırvatistan takımında çok ama çok tehlikeli isimler yer alıyor.Ve herşeydan önemlisi Euro 2008'te büyük hayal kırıklığı ile elenselerde Slaven Bilic ile yol devam etmeleri teknik anlamda bir istikrarın olduğunu gösteriyor.Yani 3 yıldır takımın başındaki Bilic, muhtemelen Hiddink'in bizim Milli Takımımıza geldiği günden bu yana oturtamadığı sistemi,iyi veya kötü ,yanlışlarıyla veya doğrularıyla oturtmuş durumda.Bu bizim için büyük dezavantaj olabilir.Tabi birde Hırvatlar bu eşleşmeye Euro 2008'in rövanşı gözüyle de bakarlarsa deplasmanda oynayacağımız maçta işimiz daha da zor olacaktır.

                                                                                                                                          Anıl Yazar 


8 Ekim 2011 Cumartesi

Ben Almanya'yı Yenebilme İhtimalini Sevdim , Hatta Puan Alma İhtimalini



 Sorun yok,hala sürücü koltuğundayız diyen Guuuuuuuuuuus Hiddink'e artık tahammül edemiyorum.Azerbaycan'a Bakü'de kaybettiğimiz maç ,içerde sidik zoruyla kazandığımız Kazakistan maçları gösteriyor ki Hiddink bu takıma bırakın bir arpa boyu yol aldırmayı,mental anlamda dahada gerilere götürmüş.Üstelik Euro 2008'deki kadromuza baktığımızda bugünkü kadromuz daha alternatifli ve geniş iken hemde.Eminim şu an Azeri kardeşlerimiz bizi üzmez diyen milyonlarca insan var Türkiyede.Son maç Azerbaycan'la değilde Avusturya ile olsaydı yine aynı sözleri söyleyebilir miydi milyonlarca insan acaba?


Oyun olarak maçın başında yakaladığımız iki net gol pozisyonu hariç sıfır üretkenlik,düşük konsantrasyon ve sürekli kaybedilen ikili mücadeleler.Almanlar bizi amiyane tabirle bi taraflarını sallaya sallaya yendiler.İsteseler şu kadrolarıyla bile 5-6 gol rahat yapabilirlerdi.Mesut ve Klose'nin de oynatılmaması Löw tarafından bize geçilmiş büyük bir kıyaktır bence.

Şimdi son maçta Almanların en azından evinde Belçika'ya kaybetmemesini isteyeceğiz ve bekleyeceğiz.Bir de üstüne Azeriler'i yenersek işte o zaman Hiddink'i omuzlara alma vaktidir ey Türk.



Bu son fotoğrafta bizim medyaya gelsin.Maç günü tam 4 gazete okudum.Ve hepsinde de sanki 1.sınıf futbol ülkesiymişiz gibi manşetler vardı.Kısacası onlar Almanya'yı yenebilme, hatta puan alma ihtimallerini sevmişlerdi herşeyden önce.Kısacası baya bir hayal aleminde yaşıyorlardı.Ama gerçeklerle yüzleşmek acıdır.


                                                                                                                                    Anıl Yazar

4 Ekim 2011 Salı

Galatasaray'ın 5 Haftalık Karnesi

Felipe Melo 5 haftada taraftarın gönlünü kazanmayı başardı.

Ligde yavaş yavaş ağırlığını hissetirmeye başlayan Fatih Terim'in talebeleri için 5 haftalık karneleri iyi diyebiliriz.3 galibiyet,1 beraberlik ve 1 mağlubiyet aldılar.Oyun olarak bakıldığında ise her geçen hafta az uz da olsa bir çıkış eğrisi yakaladılar.

Engin Baytar ve Kazım gibi "arıza" adamlar kendilerini oyuna vermeye başladılar herşeyden önce.Fatih Terim, bu iki isme hemen etki etmiş.Selçuk İnan ise orta sahanın beyni konumunda gözüküyor.Pasları dışında,oyunu toplu ve topsuz olarak yönlendirdiğini görüyorum.

Felipe Melo ise joker konumunda.Zaman zaman rakip kalede fırsatçılığıyla gol koklarken,zaman zamanda savunma derinliğine kadar inip Ujfalusi ile birlikte birer sigorta görevi görüyorlar.

Kadro derinliği de fena sayılmaz.Bir maç önce Arena'daki Eskişehirspor maçında Milan Baros,Sercan Yıldırım gibi oyuncuları kulübede görmek muhtemelen Galatasaray'lıları en çok hoşuna giden olaydır.

Kaleci Muslera ise Avrupa'nın en gözde kalecilerinden.Galatasaray alabileceği mevcut kaleciler içinde en iyisini ve herşeyden önemlisi en gelecek vaad edenini aldı.Şu anda Uruguay Milli Takımı 'nda  bu yaz yaptıklarıyla Muslera taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmış bir kaleci.Tabi elleri küçükmüş öyle bir rivayet var.Ama ellerinin küçüklüğünden çok yüreğinin büyüklüğü Fatih Terim gibi bir hoca için en önemli kıstastır bence.

Riera,Elmander gibi isimlere gelince.Potansiyelli oyuncular ancak henüz somut bir etki yarattıklarını göremedik.Takım kimyasına uyumlu bir görüntü çizdiler 5 hafta boyunca.Olumlu yada olumsuz bir şey söylemek zor.

Esas Galatasaray'ı kuşkusuz büyük maçlarda,derbilerde izleyeceğiz.Ancak bu karşılaşmalardan sonra Fatih Terim'in bu takıma kattıkları ve bu takıma aldırdığı yolu enine boyuna tartışabileceğiz.

1 Ekim 2011 Cumartesi

Merhaba Blog Dünyası

Bu blogu açmakta geç kaldığım için üzgün aslında.Üç senedir internetteki sitelerde maç yorumları yazsam da keşke bu blogu daha önce açsaydım diye de dertlenmedim değil hani.Ama kısmet bugüneymiş.Blog dünyasının çok ama çok önemli kazandığı bir dönemde hele de futbol blogger'larının medyaya adım attığı bu devirde benim bu blog'daki performansımın da  geleceğim için belirleyici olacağı kesin.

Çakma Mourinho olayına gelince;hakkımda kısmında da belirttiğim gibi bu dünyada iki tip teknik direktör vardır diyeyim.Mourinho ve diğerleri.Varın siz anlayın bendeki Mou hayranlığını.

Umarım benim blogumda takip edilir yazdıklarım taraflı-tarafsız herkes tarafından takip edilir ve umarım bende diğer bloggerlar gibi daha büyük hedefler için yazabilirim.

Anıl Yazar